Takip Et
  • 19 Haziran 2018, Salı

24 Haziran’daki seçimlerde reyimi AKP’ye vereceğim...

Sevgili Aydın Denge Gazetesi okurları yazımın yukarıdaki başlığını ve AKP lafını bilerek şuurlu şekilde attım. Baştan söyleyeyim, hiç kimse bundan dolayı AKP lafını kullandım diye şahsımla ilgili ileri geri konuşma yapmasın. Neden bu lafı kullandığımı merak edenler varsa, 0533 438 17 16 no.lu telefonumu arayarak cevabını alabilirler. Nedenlerini 25 Haziran’dan sonra yazabilirim. Şimdi gelelim esas konumuza. 24 Haziran’da hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde hem de milletvekilliği genel seçiminde oyumu AKP lehine kullanacağım. Hiç tereddüt etmeden. Bunun birden fazla nedeni var. Birincisi, Bir siyasi partiden bahsettiğimiz zaman ardından gelecek olan ikinci kelime şudur ‘Parti tüzüğü’ Bütün partiler faaliyetlerini bu parti tüzüğünde yazan sosyal, siyasal ve ekonomik ilkelerine göre yürütürler. Halktan çoğunluğu alan partiler ise siyasi iktidarlarında bu prensiplere göre icraat ederler. Tabii ki demokrasi ve anayasa çerçevesinde. Ayrıca parti tüzüğü deyimini felsefi lugatlar sözlüğü kitabını açtığımız zaman karşı hizasında şunu görürüz ‘İDEOLOJİ =DİN’

Ak Parti’nin 16 yıllık icraatını irdelediğiniz zaman çağdaşlık ve muhafazakarlık ilkeleri üzerine kurulmuş bir parti tüzüğü ile icraatlandırılan 16 yılı görürsünüz.

İnancımıza ve bana göre bu dünya hayatı geçici bir hayattır. Geçici bir hayat sonrası insanlar toprağın altına girerler bunların sonucunda dünya hayatında yaptıklarından ve yapma potansiyali olduğu halde hesaba çekilirler. Bu düşünce ve anlayışa felsefe dünyasında din ve siyaset ilişkisi olarak tanımlanır ve filozoflar bu konularda kafa yormuşlardır. Bu anlayışı eğitimde sosyal hayatta siyasi iktidarlar tarafından bir ilke haline getirilip uygulanmasının ülkeye insanlarımıza ne gibi zararları olabilir. Bana göre hiçbir zararı olamaz. Bütün siyasi, iktidarların gelmiş geçmiş dönemlerde dahi olmak üzere bu anlayışta olması gerekir, parti tüzükleri açısından. Şimdi size soruyorum, CHP ile AK Parti’nin bu meselede aynı anlayışlı eşit bir parti olduğunu söyleyebilir misiniz? Veya hiçbir din bilgini filozof, sosyolog ve tarihçi de bunu söyleyemez. Zira CHP, niyet ve uygulamaları mazisinden itibaren yani 70 yıllık demokrasi tarihimizde iktidarlarında olmamıştır. Bugün ki Kılıçdaroğlu Başkanlığındaki CHP ise asla niyetleri ve düşünceleri olamaz. Onlar laikliğe aykırı bir düşünce diye karşı çıkarlar. İşte benim bu seçimlerde AK Parti’ye rey verdirmeye zorlayan ilk sebep ideoloji ve din anlayışımdır. İşte benim hayatımda bir dava anlayışı çağdaş bir İslam düşüncesi üzerine yürüyen bir siyasal anlayış egemen olmuştur. Bütün ömrümde reylerimi kullanırken mukaddes bir davanın yapısal ve teknik özelliklerine göre reylerimi kullanmışımdır. 1977’de başlayan rey kullanma sebebimde 2018 yılına gelene kadar bir dava şuuru içerisinde (1999 genel seçimleri hariç), reylerimi kullanmışımdır. Ben 62 yaşında ömrü siyasal ve ideolojik çalışmalarla geçmiş bir bireyim. Benim hayatıma yön veren İslam düşüncesi ve vatan sevgisidir. Bu açılardan baktığınız zaman ben bir dava adamıyımdır. Burada yeri gelmişken sizlere siyasi bir anımdan söz edeceğim. Bendeniz 10 yıla kadar Refah Partisinde Aydın İl Başkanlığı ve 3 yılda MKYK üyeliği yaptım. Gencecik yaşlarında 87-91 milletvekili seçimlerinde Aydın’dan 1 sıra aday oldum. 1995 yılına geldiğimizde Aydın’la ilgili kapalı kapılar ardında çok çirkin olaylar gerçekleşti, siyasi ahlak açısından ve aday listesinde yer verilmedi bana. O gün Aydın şehrinde siyasi bir deprem oldu kamuoyunda. Aydın şehrinin insanları bayanları ‘Siz nasıl dindar partisiniz’ diye o günün görevlilerine ve bana da bu sözleri söylediler. Çünkü o gün yapılanlar adalet ve ahlak adına rezaletin son perdesiydi. Aydın halkı bunu ret etti, Türkiye çapında RP yüzde 25 civarlarında rey aldığı halde Aydın’da ancak yüzde 8 rey alabilmişti. MHP ülke barajını aşamadığı için RP Aydın’dan milletvekili çıkarmıştı. Bu Aydınla ilgili kararın alınmasında etkili olan şahıs, 23 seneden beri Aydın şehrinde ve Adnan Menderes Bulvarından gezemiyor. Ama ben o seçimlerde bana bu kadar kötülükleri yapan insanlar olmasına rağmen sandık başına gittiğim an reyimi kullanırken hiç tereddüt etmeden Refah Partisi’ne reyimi bastım. Reyimi basarken Allah’la aramda şöyle bir konuşma geçti ‘Yarabbi ben siyasal hayatımda milli görüşün partilerinden başka hiçbir partiye rey vermedim şuana kadar. Bana bu kadar kötülükleri yapmış olmalarına rağmen ben bir dava adamıyım, bu açıdan reyimi RP’ye veriyorum. Bana bu kötülükleri yapan insanları senin adaletine havale ediyorum’. İşte ben bir dava adamı olarak bunları yaptım aradan geçen 23 yıl sonra da aynı duyguları yaşayarak reyimin AK Parti yönünde olacağını kamuoyu önünde belirtiyorum. İkinci sebep ise şudur, 70 yıllık demokrasi tarihimizde iki unsur öne çıktı: Darbeler ve ekonomik sefalet. Bunun teferruatına girmeye gerek yoktu. 1960-1980 askeri ihtilalleri 12 Mart askeri muhtırası ve 28 Şubattaki teknolojik askeri darbe veya post modern darbeleri toplumuz yaşadı ve bu darbelerin hemen sonrasında yaşanan ekonomik krizler hiç değişmeyen sonuç olarak ortaya çıktı. Her askeri ihtilal ve muhtıra sonrasında ilkemiz ekonomik dar boğaza girdi. Bundan sonrada ülkemiz İMF’nin kucağına oturtuldu bu sömürgeci emperyalist devletler tarafından. Ama şuan 16 yıldır iktidarda olan AK Parti parlamenter rejimi değiştirerek başkanlık sistemine getirdi. Bunun demokrasi tarihimizde büyük bir devrim olduğunu herkes idrak etti. Ama CHP kafası ise bu 70 yılda hiç değişmedi. İktidara gelirsek parlamenter rejime geri döneceğiz çok ucuz bir laf söylediler. İşte bu tarihi sebeplerden dolayı reyimi AK Parti’ye vereceğim, zira parlamenter rejim darbeleri üretmiştir 70 senede darbelerde ekonomik sefalete dönüşmüştür. Bunun bedelini de bir davayı dert edinenler ve garibanlar ödemiştir.

GELELİM ÜÇÜNCÜ SEBEBİMİZE; 16 yıllık ak parti iktidarında dış politika, savunma sanayi ve ekonomik başarıları gözümüzün önüne getirelim, dış politakada ülkemizin geçmiş dönemdeki konumuyla bugünkü konumunu insanlar ve devletler çok iyi kavrıyorlar. İspatı nasıl? Bundan 25 yıl önce Amerika ırak a müdahele ettiği zamanki Türkiye’nin başbakan ve Cumhurbaşkanı kaç ülkenin başbakanı ile konuşabiliyordu. 5 yıldan beri Suriye’de yaşanan kriz dönemlerinde Avrupa ve Amerika başkanları mile TC Cumhurbaşkanının telefon konuşmalarının sayısını öğrendiğiniz zaman Türkiye’nin gücünü anlarsınız. Bugün Suriye, Türkiye topraklarında Türk bayrağını şanlı bir şekilde dalgalandırırken ırak topraklarında hızla ilerlerken hala ülkemizin siyasi ve askeri gücünü göremeyenler manevi anlamda nasipsiz siyasi kuruluşlardır. Bütün bunların sonucunda yeniden şekillendirirken kritik bir ortamda ülkenin yönetimini ak partide devam ettirmek tarihi bir zorunluktur. Bunu ülke vatandaşlarının çok iyi gördüğüne inanıyorum. Ekonomiden meseleye girersek şu misal her şeyi en güzel şekilde ortaya koymaktadır : CHP’nin adayı muharrem ince seçim meydanlarında özelleştirilecek olan şeker fabrikasının kararını iptal edeceğini beyan ediyor. 21. Asırda hala TC Devleti’nin şeker imalatıyla uğraşması gerekiyor diyorsa CHP kafası bence bu zihniyet 19. Asır ekonomi kafasıdır. Bu kafayla yıllarca ülkeyi 50ye kadar yönetti CHP, bir de 1970li yıllarda yönetti her iki dönemde ülkemizde açlık ve sefalet vardı yoksulluk vardı birde mazot kuyruğu vardı. 200 yıl geriden ekonomiyi takip eden CHP ye ülkenin ekonomisi teslim edilemez. Onlara sadece özelleştirilen Konya şeker fabrikasından bahsedeceğim, bu fabrika pancar kooparatifleri tarafından 1999da satın alındıktan sonra 20 yıl özgür bir yönetimle ticaret yaptıkları bugün tok şeker olarak adlandırılan bu işletmenin bir olan fabrikası 45 adede çıkmıştır. Fabrika satın alındığı sırada 1100 kişi istihdam ediliyordu bugün ise 45 fabrikada 11 bin kişi istihdam edilmektedir. Ayrıca bu holding bir vakıf üniversitesi kurmuştur, orada gariban işçilerin çocukları okumaktadır. Bu holding ayrıca 20 senede 20 milyon ağaç fidanı dikerek ülkemiz ormancılığına büyük hizmet etmiştir şimdi ben CHP’lileri bu fabrikayı gezmeye davet ediyorum haddim olmayarak. Tabii ki Muarrem İnce bu sözleri söylerken şayet iyi niyetliyse ben şeker fabrikalarını sattırmam demek bomboş bir cümledir ve asla ekonomik ve siyasi değeri olmayan değersiz bir cümle olarak kabul edilmektedir.

Buün öyle Cumhurbaşkanı adayları varki piyasada, Güneydoğu vilayetleri ve kozmopolit büyük şehirlere gittiklerinde “ülkemizde kürt sorunu var” diye konuşuyorlar. Diğer vilayetlere gittiklerinde ise sorun diye lanse ettikleri konudan hiç bahsetmiyorlar. Bu 15 şehirde kürt sorunu var derken Sayın İnce, PKK ve HDP’nin ekmeğine yağ sürüyor. Sayın İnce siz siyasal hayatı, siyasal ahlakı hayatınıza egemen kıldıysanız ülkenin 81 vilayetinde de kürt sorunu vardır demeniz gerekmektedir. Siz bunu sadece 15 vilayete söylüyorsanız siyasal tarihimize sayın Muharrem İnce oppontinist ( fırsatçı ) Ve mahgevelist (amaca ulaşmak için her şeyi meşru kılan) siyasetçi olarak anılacaksınız.

Eğer siz silahlı kuvvetler Başkomutanının bulunduğu toplantıda general başkomutanı alkışlıyorsa, üstelik o generalde Güneydoğu sınırlarında ve Suriye topraklarında ve Afrin de savaşı idare eden komutan ise ve siz o komutanın apoletlerini sökeceğim diyorsanız sizin bu söyleminiz PKK/HDP propagandasına hizmet eden kötü bir söz olarak tarihe geçer. Siz o generalin apoletlerini sökmeye muktedir olamazsınız. Ama milletimiz sizin ve sizin gibi düşünenlerin siyasi apoletlerini 24 Haziran ve sonrasında sökecektir.

Siz bir Cumhurbaşkanı adayı olarak, 16 yıldır ak partinin dış politika, asayiş, ekonomi, sağlık, ulaştırma politikalarını tevkif etmeyip Recep Tayyip Erdoğan’ın miting konuşmalarını tenkif ediyorsanız bunun anlamı şudur: 16 yıllık Ak Parti siyasi iktidarı başarılı olduğunu kabul ediyorum diyorsunuz; kabul etmemiş olsaydınız ak partinin icraatlarını tenkit eder söylemlerle uğraşmazdınız.

270 Bin nüfuzlu Hakkari şehrine Ak parti iktidarında 16 Milyar değerinde yatırım yapılıyor fakat 1 milyon 100 bin nüfuzlu Aydın şehrine 18 Milyar yatırım yapılırken siz hala mu ülkede Kürt sorunu var diye ifadelendiriyorsanız sizin iyi niyetli bir aday olmadığınız sonucu ortaya çıkar.

CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce, diğer partilerin adaylarının ayaklarına kadar giderek ziyaret etti, başarılar diledi. Bu fiili davranışa tepeden baktığınız zaman medeni bir davranış olarak gözüküyor ama bu davranışın derinliklerine indiğiniz zaman şunu görüyorsunuz: Sayın İnce’nin esas amacının HDP adayı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret ederek seçim 2. tura kalırsa veya 1. turda güneydoğu seçmeninin seçim desteğini alabilmekti. Selahattin Demirtaş’a ziyaretine meşruiyet zemini sağlayabilmek için AK Parti adayı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etti. Bir tek Sayın Demirtaş’ın ziyaretine gitseydi Büyük tepki çekeceğini biliyordu yine bir materyalist bir yaklaşımla hareket etti ve bunun sonucunda genel ahlak ilkeli çerçevesinde sınıfta kaldı sayın İnce. Bir de cezaevi ziyaretinden çıktıktan sonra haddini ve boyunu aşan bir cümle söyledi ”Cumhurbaşkanı Adayları’nın cezaevinde kalmaması gerekir” 20 yıldır TBMM de parlamentoda olan sayın İnce’ye şunu hatırlatırım: Sayın Cumhurbaşkanı adayı, Sayın Demirtaş TBMM’deki konuşmasından dolayı hapiste yatmamaktadır. Basın Toplantısından dolayı da yatmamaktadır yatma sebebi kanunlara göre şu şekildedir 2016 Ekim olaylarında Diyarbakır halkını güvenlik güçlerini isyana teşvik etmiş halkı da ayaklanma için isyana teşvik etmiştir. Bunların sonucunda Diyarbakır’da 53 kardeşimiz PKK’lılar tarafından katledilmiştir. Yasin bunların sembol ismi olmuştur. Sayın İnce sen bu gerçeği bildiğin halde meydanlarda utanmadan sıkılmadan Cumhurbaşkanı adayları cezaevinde kalmamalıdır lafını nasıl söyleyebilirsin!

Sevgili Aydın Denge gazetesi okurları; AK Part'iye rey vermenin 2018 yılında ülkemiz açısından en isabetli siyasi davranış olacağı gayet açıktır. Bende gelecek nesillerimizi düşünerek 24 Haziranda reyimi AK Parti'ye vereceğim Hiç tereddüt etmeden, Saygılarımla. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.