Takip Et
  • 16 Mayıs 2019, Perşembe

İslamı dosdoğru anlayan bir tarikat şeyhi: Ahmet Ziyaheddün Gümüşhanevi Hazretleri (1813-1893)

Sevgili Aydın Denge Gazetesi okurları, Ramazan ayına mahsus ikinci yazımı yine enteresan bir konu ve enteresan bir isimle ilgili yazmak istedim.

Başlıktan anlayacağınız üzere bir ilim sahibi bir tarikat liderinden bahsedeceğim bugün.

Tarikat olayları bizim tarihimizden başlarsak, gerek Selçuklu gerekse Osmanlı ve Cumhuriyet tarihimizde en çok bahse konu olmuş mevzulardır. Hele ki Cumhuriyet döneminde belki 600 yıllık Osmanlı tarihinden fazla konuşulmuş bir sorundur kanımca.

Her şeyden önce bir dini kökenli tarikat, dinsel dayanağı olmayan bir kurumdur. İslam inancında Allah kullarına dini dayanak olarak sadece Peygamberimiz Muhammed (s.a.v) göstermiştir. Peygamberden sonra gelen dayanaklar dini değildir. Onlar sosyal kurumlardır. Yani sivil toplum kuruluşlarıdır. Öncelikle işin hukuki kısmının izah ve tespiti bana göre en önemli kısmını oluşturur. Hazreti Peygamberden sonra günümüze kadar yeryüzünde milyonlara varan tarikat, cemaat ve benzeri sosyal kurumlar olmuştur. Bunlara dine dayalı bir rütbe veremezsiniz. Kim verirse o yanlış yolda yürüyor demektir. Buna da islamda ruhbanlık denir. İslam dininin en büyük özelliği, dini inanışta ruhban sınıfının din devletini reddetmesidir. Şimdi buradan ilerleyelim. Peki bu tarikatlar nedir? Bu soruya verilecek cevap şu olmalıdır; bu tarikatlar bir sosyal grup olup, sivil toplum kuruluşlarıdır. Ama öyle sivil toplum kuruluşlarıdır ki sağlam temeller üzerine kurulursa bu tarikatlar, dünyanın en büyük sosyal ve siyasal gücü elinde tutan kuruluşlarıdır. Yani bünyesinde atom bombası gibi güçlü silahları bulundurabilme ihtimali olan kuruluşlardır.

Peki o zaman bu tarikatlar bu kadar güçlü ve dinamik bir sivil toplum kuruluşu haline nasıl gelebilir? İşte ben böyle bir durumda size tarihimizden bir tarikat şeyhinden bahis açacağım.

Ahmet Gümüşhanevi Hazretleri 80 sene hayat yaşamış, Gümüşhane’de doğmuş, 1893’te İstanbul’da vefat etmiş. 80 sene boyunca neler yapmış, ne gibi tesirleri yeryüzüne saçılmış bunları göreceğiz yazımda. Okuduğunuz zaman tarikat silahı ehil ve iyi niyetli insanlara geçtiği zaman ne büyük İslami hizmetler yapıyor şaşırıp kalacaksınız.

Yani İslam din ve düşüncesi tarikat varlığına karşı olan bir din değildir. Çünkü hayırlı işlere yüce Rabbimiz cevaz verir ve destekler. Ama bütün mesele şudur; tarikat ve tarikat şeyhi nasıl olacak? Kritik konu işte budur. Bu noktada verimli bir keyfiyet olursa yeryüzünde İslam en kısa yoldan topluma hakim olur. Ve insanlar bu eğitim sayesinde cehennem yerine cennete ulaşırlar.

Ahmet Gümüşhanevi Hazretleri 1813’de Gümüşhane’de dünyaya gelir, 5 yaşında kuranı ezberler. 8 yaşına geldiğinde Kasaid-i Delail-i Hayrat ve Hizib-i Azam adlı eserleri ezberleyip icazet alıyor. 10 yaşında Gümüşhane’den Trabzon’a ailesiyle birlikte göç ediyor. 18 yaşında ticari alışveriş için amcası ile İstanbul’a geliyor, aldıkları malları gemiye yükledikten sonra cebinde Trabzon’da iken para kasası imal edip satarak kazandığı 5-10 kuruş parasını da amcasına veriyor. Ve amcasına şunu söylüyor; “Amca babama git selam söyle. Ben İslam ilimleri tahsil edeceğim, ticaret ile uğraşmayacağım ve bu paraları babama götür ver” diyor.

Amcasından ayrılıyor sonra ve cebinde bir kuruş yok, İstanbul’da tanıdık bir insan yok. Bu durumda Rabbine tam bir teslimiyet ve tevekkül duygusu içinde Beyazıt Medresesi’nin yolunu tutuyor. Bu mübarek adam 13 yıl boyunca dini ve fenni ilimler tahsil ediyor. 1844 yılında icazetini alarak Beyazıt Medresesi’nde öğretmenliğe başlıyor. İslam ilimlerinde yükselirken öğrenciler yetiştirir, halkı aydınlatan vaazlar verir, 1864 yılında Nakşibendi Halid-i Bağdadi’nin İstanbul’a gönderilen halifesi Ahmed Bin Süleyman’a bağlanır.

Cağaloğlu’ndaki vilayetin karşısında Fatma Sultan Camisi’ni tekke olarak kullanır. Bu caminin bitişiğine 16 odalı bir ev ile bir de tekke yaptırıp vakfeder. Orası zamanla Gümüşhanevi Dergahı olarak da şöhret bulmuştur. Şimdi burada bir yorum yapayım ; bu vilayetin karşısına bu dergahın açılması çok dikkat çekicidir. Devleti yönetenlerle haşır neşir olarak onlara İslamın feyizini açıklamak gibi bir ideolojik düşünce yatar. Aynı hareketleri Mehmet Zahit Kotku Hz., Fatih İskender Paşa’da İTÜ’lü üniversite öğrencilerini toplaması arasında büyük bir benzerlik vardır. Bu dergah zaman zaman Sultan Abdülmecit, Sultan Abdülaziz ve Sultan 2.Abdülhamit bu sohbetlere katılmışlardır.

Bu tarikat şeyhinin en büyük farklılığı da hizmet dönemlerinde şu olmuştur; o dönemler Galata bankerlerinin faizli banka kurdukları bir dönemdi. Onlara alternatif olarak, müntesiplerinin ellerinde bulunan menkul kıymetleri bir araya getirerek bir yardım ve borç sandığı kurmuştur. Daha sonra bu sandık ile bir matbaa satın alarak kitaplarını o matbaada basmak suretiyle ilim yolunda ilerleyenlere ücretsiz hediye etmiştir. Bir tarikat şeyhi 1965’li yıllarda bunları gerçekleştiriyor. Ne kadar akıllı ve şuurlu bir Müslüman alim olduğunu siz tespit edin. Bu zeki buluş o günün şartlarında korkunç boyutta siyasi bir zeka ve adımdır. Aynı zamanda bu sandık marifetiyle İstanbul, Bayburt, Rize ve Of ‘ta 18 bin ciltlik 4 tane kütüphane kurmuştur.

Şu mübarek sözler de Gümüşhanevi hazretlerine aittir; “Amelleriniz tahsiliniz ve ahlakınızla alim olup,

insanlara seviyelerine göre hitap ediniz. Alimlerin zalim ve inatçı olanlarından olmayınız. Daima müzakere içinde hak ve hakikatı açıklamak için ilminizi ve araştırmalarınızı arttırınız.

Dünyaca ünlü tarikat kurucusunun şu sözlerine bakınız; “Kimsenin sakalına, bıyığına, tarikatına ve sigarasına karışmayınız” İşte Allah’ın islamını orijinal Kuran’dan öğrenirse bu tarikat kurucusu böyle verimli olur. Çünkü bu 4 husus kişinin özelindendir ve kimse bu 4 özel konuyla ilgili kişinin hayatına müdahale edemez.

Ahmet Gümüşhanevi Hazretleri 116 halifesine icazet vererek Anadolu’nun çeşitli yerlerine; Kazan’a, Kamor Odaları’na; Mısırdan Medineye, Çin’de Afrika’ya kadar geniş bir saha içerisinde ismini, ilmini, tarikatını, tasavvufi düşüncelerini, halifeleri o coğrafyalarda yaymışlardır.

Gümüşhanevi’nin büyük değer verdiği halifelerden Muhammet Eşref Efendi, Pekin’e göndermiştir. Pekinli Müslümanlar 2. Abdülhamit adına bir üniversite yaptırmaya başlamışlardır. İşte bu Abdülhamit Han’ın tahttan indirilmesinde devrede olan uluslararası derin devlet ve güçleri şimdi daha iyi anlıyoruz ki ; o gün orada bir İslam üniversitesi kurulsaydı 50 yıl boyunca milyarlarca Çinli, devşirilmiş din inancından sıyrılıp Allah’ın dinine bağlı bir Müslüman olabilirlerdi.

Bu mübarek İslam ehli hayatı boyunca fıkıh, hadis, ahlak ve tasavvuf alanında 17 kitap yazmıştır. Ayrıca bu kitaplar Arapçadır.

Ömrünü İslama hizmetle geçiren bu mücahit 13 Mayıs 1983 ‘de sabah saat 10’da ansızın gözünü bir noktaya çeviriyor, yatağından kalkıyor ve ellerini uzatıyor. Ve ağzından şu mübarek sözler çıkıyor; “Hepsini isterim Ya Kibriya” diyerek Dar-ı Beka’ya geçiyor. Kabri Süleymaniye Camisi’ndedir. 8 yaşında İstanbul’da bir tek tanıdığı olmayan bu genç 80 yaşında Rahmet-i Rahman’a kavuştuğu zaman 1 milyon mürit sahibi oluyor. Bu rekor dünyada hiçbir tarikat liderine nasip olmuyor. Bu muhterem Müslümana yazımı okuyanlardan bir Fatiha’yı esirgememelerini talep ediyorum. Allah’tan dileğim de şudur; Ya Rabbi 2020 li yıllarda bu topraklarda bizlere çağdaş Ahmet Gümüşhanevi Hazretleri nasip eyle.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.