İklim değişikliği artık sadece bilim insanlarının raporlarında ya da haber bültenlerinde duyduğumuz soyut bir kavram değil. Bugün, günlük hayatımızın her anına sızmış bir gerçeklik. Eskiden bahar meltemi dediğimiz rüzgârlar artık yıkıcı fırtınalara dönüştü. Yağmurlar giderek azalıyor, kuraklık tehlikesi bir hayal olmaktan çıkıp hemen yanı başımızda büyüyor. Hava her geçen yıl daha da ağır, daha da boğucu bir hal alıyor. Ve en acısı, doğanın, insanlığın gözü önünde ve çoğu zaman onun eliyle, yavaş yavaş yok oluşa sürüklenmesi.
Menderes Nehri, bu yok oluşun canlı bir örneği. Bir zamanlar Ege’nin incisi, Aydın Ovası’nın can damarı olan Menderes, artık eski günlerini geride bıraktı. Akışkanlığı zayıfladı, berraklığı yok oldu, kenarındaki o yemyeşil söğütler sessizce kuruyup devrildi.
Eskiden bu nehir, sadece bir su kaynağı değil, aynı zamanda bölge insanı için bir yaşam alanıydı. Yaz sıcaklarında ferahlamak isteyenler kendilerini serin sularına bırakır, çocuklar neşeyle suyun keyfini çıkarırdı. Su o kadar temizdi ki, ellerinizle balık yakalayabilir, hayatın doğallığını iliklerinizde hissedebilirdiniz. Söğütlerin dalları, adeta size gölge olurdu. Ama şimdi o nehrin kenarına yaklaşmaya dahi cesaret edemezsiniz. Kirlilik, kuraklık ve ilgisizlik, Menderes’in solgun bir hayalete dönüşmesine neden oldu.
Bu dramatik dönüşüm yaşanırken biz ne yapıyoruz? Bekliyoruz. Sessizce, hareketsizce, sorunların bizi derin bir uçuruma sürüklemesine seyirci kalıyoruz. Sorun büyüyene kadar görmezden gelmek artık bir alışkanlık mı oldu? Nehir tamamen yok olduğunda mı harekete geçeceğiz? O gün geldiğinde belki de elimizden hiçbir şey gelmeyecek. Çünkü o zaman çok geç olacak.
Unutmayalım ki, eğer Menderes Nehri tamamen kurursa, sonuçları yalnızca bir nehri kaybetmekle sınırlı kalmayacak. Aydın Ovası’nın bereketli toprakları kuruyacak, tarım çökecek, çiftçiler yerinden yurdundan olacak. Türkiye’nin en verimli tarım arazilerinden biri, çorak bir araziye dönüşecek. Gıda güvenliğimiz tehlikeye girecek, ekonomik zararları ise tarif edilemeyecek boyutlara ulaşacak.
Ama henüz umutsuz değiliz. Menderes’in çığlığını duymazdan gelmek yerine, birlikte harekete geçebiliriz. Bilinçlendirme kampanyaları düzenleyebilir, nehir çevresinde ağaçlandırma çalışmaları başlatabiliriz. Su kaynaklarını korumak ve kirletmemek adına bireysel ve toplumsal farkındalık oluşturabiliriz. Yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve biz vatandaşlar... Eğer el ele verirsek, bu yok oluşun önüne geçebiliriz. Ama bugün de gözlerimizi kapatır, vakit kaybedersek, gelecekte sadece pişmanlıklarımızın yankısı kalacak.
Görünen köy kılavuz istemez. Menderes Nehri’nin son nefesini vermesine izin vermeyelim. Unutmayalım, bu sadece bir nehrin mücadelesi değil; bu, hayatımızın, geleceğimizin, çocuklarımızın mücadelesi.
Bugün adım atmazsak, yarın çok geç olabilir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.