Henüz gençliğimin baharında iken butik otel tadındaki Ankara Cebeci Kız Yurdunda bir Yurtkur öğrencisiydim. Yurt, Ankara Hukuk Fakültesine yakın olduğu için Hukuk öğrenimi gören öğrenciler yurtta çoğunluktaydı. İşte orada karşılaştım engelli bireylerin gerceklikleriyle, orada engellilerin yaşamdaki zorluklarının farkına vardım. Gerçi bizim yurttaki görme engelli arkadaşlarımız bir öğrenci yurdunda görebileceğiniz en pozitif insanlardandı. Kendi engelli halleriyle dalga geçen asla bu hallerini duygusal baskı aracı olarak kullanmayan, keyifli, insancıl, saygılı, zeki, azimli, sevgi dolu arkadaşlarımızdı. Bizim minik devlet yurdumuz tabiki engelli dostlarımız için gerekli donanıma, konfora sahip olmadığı gibi koşulları da epey zorlayıcı idi. Asansörü yoktu, sarı çizgiler, tekerlekli sandalye rampası, okuma odaları, görme engelliler için özel braille alfabesi ile yazılmış açıklama levhaları, çamaşır yıkama kurutma odaları, uygun banyo vs yoktu. Tabi bahsettiğim o günün koşulları, şimdi nasıldır bilemiyorum. Yürüyerek okula gidip gelen bu arkadaşlarımız için kaldırımlar ha keza birer işkenceydi. Tabi okul koşulları da epey zorlayıcı oluyordu onlar için. Ders kitaplarını kasetlere kaydeden gönüllüler sayesinde okuyabiliyorlardı, dersi takip etmek onlar için iki kat daha önemliydi. Vize ve finallere yazıcı kişiler ile giriyor, onların söylediklerini yazıcılar sınav kağıdına geçiriyorlardı. Şimdi bunları yazarken dahi her şeyden şikayet eden engelsiz olduğumuzu iddia eden bizlerin nasıl büyük bir lüks içinde yaşadığımızı buna rağmen asla mevcut rahatımızdan feragat etmeyerek çabasız, üretmeden, keyfekeder yaşadığımızı görüyor bu halimizle asıl engelin bizim zihinlerimizde olduğunun idrakine tekrar varıyorum.
İstanbul Hukuk Fakultesinin ilk dersinde amfide yanıma oturan sevgili canımın içi Selen’im. Zekasına, azmine, insan haklarına olan duyarlılığına hayran olduğum, kendisiyle gurur duyduğum Selen’im. Tüm samimiyetiyle sohbeti başlatıp bir anda birbirimizin dilinden anlayışımız da gerçekten ilginçtir. Dersler bitip onu otobüs durağına götürüşümü hiç unutamam. Koluma girmişti, kısmi görme işitme duyusu vardı. Ben ona, yürürken yoldaki engelleri söylüyordum, “kaldırım var, merdiven var, çukur var, taş var, kalabalığa giriyoruz, sağda duvar var, soldan bisiklet geliyor” vs şeklinde ikazlarda bulunuyordum. Bu Selen’in ciddi manada dikkatini çekmiş ve bana bu konuda nasıl bu kadar duyarlı olduğumu sormuştu. Aslında daha birer ilkokul öğrencisiyken sahip olmamız gereken bu duyarlılık maalesef koskoca bizlerin gözlerimizi, kalbimizi, zihnimizi kapatıp yaşamamız, empati yeteneğini sadece acımak olarak geliştirmemizden mütevellit, engelli dostlarımız her mecrada bizler yüzünden mağduriyet yaşamaktalar. Selen, fakülteyi bitirip Amerika’da insan hakları hukuku ağırlıklı uluslararası hukuk mastırını yaptı ve İstanbul Üniversitesinde insan hakları ve ayrımcılık konulu doktoraya başladı. Engelli hakları için mücadele etti, insan hakları için mücadele etti ama hayata müthiş güzellikler sunacakken amansız bir hastalık ondan ayrılmamıza sebep oldu. Hala anısına Engelsiz Erişim Derneği tarafından “Selen Özel Bilgi Yarışması” duzenlenmekte. Selen’in, tam bir Cumhuriyet kadını olan çok sevdiğim, fedakar Annesi Fehime Özel’in İki güzel evladını anlattığı “Hayatımdan İki Yıldız Kaydı” kitabını okursanız Selen’in gıyabında engelli dostlarımızın yaşamlarını bir parça anlamış olacaksınız.
İş yaşamımda birlikte çalıştığım engelli dostlarım da oldu. Hepsinin hayatlarına yakınen tanık oldum. Onlardan hayata dair çok şey öğrendim. Bana öğrettikleri herşey için onlara minnettarım.
Kendisi de otistik olan Dr. Oytun Erbaş’ı biliyorsunuzdur. Kendisini takip etmekten keyif alanlardanım. Her söyleşisinde ısrarla Otizmli çocukların gelecekte sayılarının epey artacağını ifade ediyor. Bunun sebebinin, anne karnında bebeğin beslenmesinden başladığını, içilen sudan tutun tüketilen besinlerin, paket gıdaların, solunan havanın otizme sebep olduğunu açıklıyor kendisi. Kısaca evrim süreci işliyor. Evrimleşme şu an engellilik ve hastalık olarak kabul edilen otizm ile olacak sanırım.
Engelli dostlarınızın hayatlarını kolaylaştırmak için neler yapmalıyız kısmına girmek istemiyorum. Çünkü bu hususta neler yapılacağı çok net şekilde hem devlet kurumları hem de STK’LAR tarafından detaylı şekilde sürekli açıklanmakta. İş, bu belirlenen hususları hayata geçirmekte, diye düşünüyorum. Laf üretmekten ziyade icraata önem verilmeli. Hele de bu teknoloji çağında, engelli bireylerin her türlü ihtiyacı karşılanabilir esasında. Ama ilk evvela engellilere maddî olarak destek olunmalı, iş hayatına dahil edilmeliler, onlar için psikososyal yönden iyileştirici yöntemler geliştirilmeli, sosyal yaşamda var olmaları sağlanmalı, engelliler evde aileleri ile birlikte kaderlerine terk edilmemeliler.
Sevgili engelli dostlarım siz de canım Selen’imin ilke edindiği Octavio Paz’in o anlamlı sözü gibi “Kurduğunuz düşlere yaraşmaya çalışın.” Ve asla pes etmeyin. Size her koşulda destek olacağımı da unutmayın.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.