Romantizm Fransızca kökenli bir kelime ve sözlük anlamı; "XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa'da ortaya çıkan, başlıca özelliği duyguların ve içgüdülerin yüceltilmesi, ulusal özelliklerin değer kazanması, aşırı ölçüde coşkuya ve imgeye dayanma olan sanat akımı." şeklinde.
Bu tanıma göre pek romantik sayılmam. Gerçekçilik ile bağım daha kuvvetli. Ülkemizin yangın yeri olduğu bu günlerde doğaya yapılanlar canımı ziyadesiyle incitti. Bu manada romantik bir bakış açısı geliştirmek geçti içimden. Yakılan “Doğa” ile romantik bir ilişki kurmak istedim. Yanan ağaçların küllerini avuçlayıp ağlamak, utanç, keder ve acıyla beni affedin sizi koruyamadım demek istedim. Avazım çıktığı kadar bağırıp, öfkemi göğe haykırmak ve gökteki kutsaldan bu dehşeti doğrudan ya da dolaylı olarak yaşatan tüm suçluların üzerine lanet yağdırmasını diledim. Bir anne kuşun doğacak yavrularını terk etmeyerek yanmayı göze aldığı aşkın derinliğinde, alev alev yanmanın hiçliğini hissettim. 25 yaşındaki gencin yangın söndürenlere şu taşırken ölüme gidişinde, Nemrut'u değil de Hz. İbrahim'i taraf belleyen karıncanın inancını ve cesaretini gördüm. Dünya annenin yaşayan her organizmasının katledilişinde biz parazit insanların ne kadar acımasız ve vurdumduymaz olduğunu tecrübe ettim. Cehennemi bizzat dünyadayken yaşadığımızı, kötülerin hep tetikte ve güçlü olduğuna bir kez daha şahitlik ettim.
Doğayla yaşadığım bu romantik ilişkide en büyük pişmanlığıma gelince; insan familyasının bir üyesi olarak hayata gelmiş olmak en büyük pişmanlığım oldu. Keşke bir kardelen olsaydım, yüce doruklarda can bulan, keşke bir solucan olsaydım toprağın altında bitkileri havalandıran, onları hayatta tutan. Küçük Prens'in B12 astroidinde yalnız bıraktığı fanustaki gül olmayı bile tercih ederdim doğrusu. Yani demem o ki bu yangın yerinde kendi beşeri romantik hallerime pek dalamadım. Klasik, bardağın dolu tarafını gör anlayışıyla olana bitene bakmaya çalışsam da bunu beceremedim. İnsanın, en mühim değerleri önemser gibi yapıp arka planda güttüğü çıkarı görünce işte ham insanın metaya olan tutkusu dedim. Adem denenin manasına eremediği bu hayatta artık beni Ademin yaptıkları da şaşırtmıyor. Pişmanlığım ise insanı hala "KAMİL" sanıyor olmak. Nimri Dede’nin şu dizeleri ile noktayı koyayım.
Bütün mürşitlerin tarif ettiği
Sadıkların menziline yettiği
Evliyanın enbiyanın gittiği
İzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.