Hayatımın önemli anlarından biridir 6 Haziran. “Lirik Tılsım” isimi kitabımı okuyanlar bilirler bunu, zira 6 Haziran metaforunu çokça kullandım kitapta. Lise son sınıf öğrencisiyken ve mezuniyete 3 gün kalmışken aile dostlarımızın bir akşam vakti okula gelip (o zamanlar yatılı okul) beni almasıyla trajedi başlamıştı. Ablamı kaybettiğim tarihtir 6 Haziran, tesadüftür ki başka önemli anlara da tekabül etmiştir.
Sevdiklerini kaybedenler bilirler, sanki o kayıp hiç yaşanmamıştır ve bir telefon kadar uzaksınızdır birbirinizden. Önemli bir anını paylaşmak için aramak istersin, bir kutlamana davet etmek istersin, kabullenemezsin yokluğunu bilincin inkâr eder ölüm acısını. Bu da beynin insana özgü bir savunma yöntemi olsa gerek. Ölüm bana göre ne? Bu soruyu her sorduğumda farklı cevaplar veriyorum kendime. Bazen yok oluş oluyor bu, bazen yeniden doğuş, bazen cennette ebedi keyifli anlar, bazen de koca bir boşluk….. İşin özü yaşadığımız ya da yaşadığımızı sandığımız şu ömür bir gün bitecek, hastalık, kaza, yaşlılık vs sebeplere bir gün herkese elveda diyeceğiz.
Yaşam ile birlikte ölümsüzlük arayışı da hep var olmuş. Lokman Hekim’in ölümsüzlük otunu bulduğu rivayet edilir mesela, pek çok masalda, mitolojide de ölümsüzlük üzerine söylemler vardır. Daha uzun yaşamak için biyoteknolojik teknikleri deneyenler, DNA yapısına müdahale eden telomer tedavisi olanalar, ismini dahi duymadığımız tıbbı işlemler yaptıranlar, özel ilaçlar ve besinler tüketenler var. Bunun son aşaması da TRANSHÜMANİZM…
Transhümanizm onun önemli temsilcilerinden Max More tanımıyla şöyledir; “Transhümanizm, zeki yaşamın mevcut insan formu ve kısıtlamalarının ötesinde sürdürülebilmesi ve evrimleşmesinin hızlandırılmasının, yaşamı yücelten prensip ve değerler ışığında, bilim ve teknoloji vasıtası ile sağlanmasını öngören felsefeler bütünüdür. -Max More (1990)”
Ben bilim insanı değilim, biyoteknolojiye yönelik eğitimim yok ama gelecek ile ilgili merakım yüksek. Her şeyin değişip dönüştüğü, hareket halinde olduğu ve evrimleştiği bir dünyada yaşıyoruz. İlk insan atalarımız ile fiziksel, biyolojik ve bilişsel farklılıklarımız ortada. Bu bağlamda evrimsel gelişimde insanüstü varlıkların olmaması imkânsız gibi geliyor bana. Biyonik robot insanlar, beynin robotlara nakli ve ölümsüzlük… İnsanlığın bunu yaşayacağı günler çok uzak değil bence. Nitekim internet ile hayatımız teknolojiye kanalize oldu. Teknolojiden bağımsız bir hayat benim nazarımda imkânsız. Hiç kuşkusuz doğal yaşam tercihinde olanlar da vardır ve bu da DNA kodlarımızda mevcut tercih edilen bir yaşam şeklidir. Ama ben bile doğaya hayran biri olmama rağmen, ölümsüz insanı görmek için can atıyorum ve teknolojiyi en gelişmiş şekliyle kullanmayı çok istiyorum.
Bir gün inandığımız ahlaki ve hukuki değerlerin yerini bambaşka değerler alacak. Ayııp, günah ve hukuki normlar tarih olacak. Geleceğe yön verecek nesiller bizim çocuklarımız ve torunlarımız. Erdemli bireyler yetiştirirsek geleceği kurtarabiliriz. Teknolojinin gelişimi, dünyayı cennete de dönüştürebilir, cehenneme de. Şu an gördüğüm ve yaşadığım dünya insanın da cennetin kriterleri ile hiçbir ilgisi yok. Onca ahlaki ve hukuki kuralın insanın yozlaşmasına mani olmadığı da ortada. Belki de transhümanizm ile Nietzsche'nin tanımladığı felsefi varlık olan ÜSTÜN İNSAN’a erişilir.
"Ben, bilmek için yaşayan ve bir gün Üstinsan yaşasın diye bilmek isteyeni severim. Böyle ister o kendi batışını."
Böyle Söyledi Zerdüşt, Friedrich Nietzsche
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.