Mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile geride kalan mallar bakımından elbirliği ile malik sıfatını kazanırlar ve miras bırakanın borçlarından da sorumlu olurlar. Mirasçıların, miras bırakanın geride kalan malvarlığını bir bütün olarak kabul etmemelerine dair beyanları mirasın reddi olarak kabul edilir. Bu ret kanunen bir takım şartlara tabi tutulmuştur. Bu hafta mirasın reddi bakımından gerekli olan yasak koşulları inceleyeceğiz.
Yasal mirasçılar ve atanmış mirasçılar, mirası reddetme hakkına sahiptir. Bununla birlikte miras bırakanın ölümünden evvel terekenin borca batık olduğu yani ödeme imkanından aczi açıkça belli veyahut tespit edilmiş ise bu durumda miras hükmen reddedilmiş sayılmaktadır. Mirasçıların, bu şekildeki bir mirası reddetmiş olmaları durumunda miras bırakanın alacaklarına karşı ölümden önceki 5 yıl içinde aldıkları ve geri vermekle yükümlü oldukları ölçüde sorumlulukları devam etmektedir.
Mirasın gerçek reddi ise, mirasçıların kendilerine tanınan süre içerisinde yazılı veya sözlü olarak gerçekleştirmeleri ile söz konusu olmaktadır. Mirasçıların, kayıtsız ve şartsız biçimde mirası reddettikleri yönündeki beyanlarını miras bırakanın son yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesine bildirmeleri gerekmektedir. Bunun için miras bırakanın ölmesi ve mirasın intikal etmiş olması gereklidir. Aynı zamanda kanun burada 3 aylık bir hak düşürücü süre öngörmüştür. Söz konusu 3 aylık sürenin başlangıcı;
- Yasal mirasçılar bakımından; mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe miras bırakanın ölümünden itibaren,
- Vasiyetname ile atanmış mirasçılar bakımından; miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten itibaren olacak şekilde kabul edilmektedir.
Bu süre içerisinde reddedilmeyen miras iktisap edilmiş olacaktır. Önemli sebeplerin varlığı halinde sulh hakimi yasal ve atanmış mirasçılara verilen süreyi uzatabilir ya da yeni bir süre tayin edebilir. Bunun mümkün olabilmesi için talep ve dayandığı haklı bir neden olması gerekmektedir.
Mirasçının mirası reddetmeden ölmesi durumunda ret hakkı kendi mirasçılarına geçmektedir. Böylece ölen mirasçının yerine geçen mirasçı, iki ret hakkına sahip olacaktır. Bunlardan biri kendi miras bırakanına dair olan ret hakkı olup diğeri de miras bırakanından kalan ret hakkıdır. Bu durumda mirasçı dilerse iki mirası da reddedebilecektir. Fakat kendi miras bırakanından kalan mirası reddedip, miras bırakanına kalan mirası kabul etmesi imkanı yoktur.
Mirasçıların;
- Ret süresi sona ermeden mirasçı sıfatıyla tereke işlemlerine karışması,
- Terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan işlemler yapması,
- Miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapması,
- Terekenin mallarını gizlemesi ya da kendisine mal etmesi durumlarında mirası reddetme imkanı ortadan kalkmaktadır.
Mirasın reddedilmesi yalnızca beyanda bulunan mirasçı bakımından sonuç doğurmaktadır. Mirasın reddedilmesi ile yasal mirasçının payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi diğer hak sahiplerine geçmektedir. Şayet altsoyun tamamı mirası reddederse hayatta olan eş mirasın tamamına hak kazanacaktır. Atanmış mirasçının mirası reddetmesi halinde miras payı en yakın yasal mirasçıya geçmektedir. Bu durum miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufu ile başka bir sonuca bağlanabilmektedir. En yakın yasal mirasçıların tamamının mirası reddetmesi halinde sulh mahkemesi, mirası iflas hükümleri çerçevesinde tasfiye edecektir. Tasfiye sonucunda artı bir değer kalmış ise, kalan bu değer mirası reddetmemişler gibi mirasçılara dağıtılır.
Mirasın reddi kanunen belirli şartlara ve sürelere tabi tutulmuştur. Bu nedenle hak kaybı yaşanmaması adına bu hususun takibinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.