Genç adam köy kahvesine gelen satıcıdan, dokuz pazarlık yaparak bir radyo aldı. 750 liraya biten pazarlık için peşinat olarak 250 lira verdi. Kalan 500 liranın yarısını pamuk, kalan yarısını da zeytin vadeli ödeyecekti. Koltuğunun altına zor sığan radyoyu kucakladığı gibi evinin yolunu tuttu. Radyoyu aldığına en çok çocukları sevinecekti. Çünkü köyde birkaç kişinin radyosu vardı ve çocukları ona sürekli bir radyo alması için söylenip duruyordu.
Eve vardığında çocuklarının sevincini göremeden babası tüm büyüyü yok etti.
“Kaça aldın bu şeytan işini” diye sordu babası.
“750 elli” dedi genç adam.
“Sen adam olmazsın oğlum” dedi yaşlı babası.
“Üstüne 250 daha denkleştirip eve bir alca inek getirsen olmaz mıydı?”
Alca inek dediği Hollanda ırkı inekti. Yeni başlayan bir furyaydı o günlerde alca inek. Yerli inekler günde en fazla 3, 4 kilo süt veriyordu. Hollanda inek ise iyi bakımla günde 10, 12 kilodan fazla süt verebiliyordu.
AMAÇ DAHA ÇOK KAZANMAK
Her şey o günlerde başladı. Amaç daha çok üretim, daha çok kazançtı.
Bu furya MISIR sözcüğünü de günlük konuşmaya soktu.
Mısır ineği, mısır darısı, mısır tavuğu, vs… vs…
Mısır sözcüğü; geniyle oynanmış sözcüğünün tam karşılığıdır.
Daha fazla süt, daha fazla darı, daha fazla yumurta, daha fazla sebze, daha fazla, daha fazla…
Bu furyanın sonrasında, tüfeğin icat olmasıyla bozulan mertlik devede kulak kaldı.
Ne etin, ne sütün, ne darının, ne karpuzun, kavunun, biberin, patlıcanın tadı kaldı ne de sofraların.
Bu MISIR yiyeceklerini üretenler de farkındaydı, sofralarda tadın kalmadığının. Onun da çaresini bulmaya çalıştılar ve buldular: Yeni yetiştirilen mısır türlerine, eskiden var olanların tadını, aromasını, rengini aşılamaya başladılar. Böylece tüketicinin damak tadını geri getireceklerini düşündüler.
KENDİLERİNİ UZAK TUTUYORLAR
Oysa…
Bu türleri üretenler, ailece eski, mısır türü olmayan gıdaları tüketmeyi sürdürüyorlardı. Nasıl, Silikon Vadisi patronları çocuklarını sanal teknolojiden uzak tutuyorsa, onlar da geniyle oynanmış, geniyle oynadıkları gıdalardan uzak tuttular, tutuyorlar. Daha ucuz ve daha fazla tüketim, az geliri olan milyarların sofra doldurucusu. Tüketilenin sağlıksız olduğunu düşünen çok küçük bir kesim, hala eskiden üretilenleri üretip, ürettirip tüketiyorlar; Pahalı olmasına rağmen.
Bir dönüm tarladan, 5 tondan fazla geniyle oynanmış domates üretebiliyorlar ama genine dokunulmamış domates aynı arazide 800 kilodan fazla vermiyor. Diğeri bir liradan satılıyor, eskisini 5 liradan satsan anca kurtaracak. Kimsenin de işine gelmiyor bu durum.
Geçtiğimiz günlerde Gazetemiz Denge’de “Çine etinin özelliği kalmadı” başlığıyla bir haber yayınlandı. Kasaplık da yapan Ahmet Özen, yanlış devlet politikalarının ve hazır yem kullanımının Çine’de yetişen hayvanların et kalitesini düşürdüğünden bahsediyordu.
Sevgili Ahmet kardeşim; GÜNAYDIN…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.