Takip Et

Aydın'ın Kültürel Değerleri VIII-Bir Tralleis Rüyası

-Bu hikaye 2500 yıllık bir tarihi serüveni içerir.-

Gene güzel bir yaz havası. Güneşin yakıcılığına rağmen kent pırıl pırıl gözüküyor karşımda. Zeytin ağaçlarının hafif rüzgar eşliğinde söylediği şarkılar, gökyüzünde ki mavi fonda uçuşan beyaz bulutlar ne de güzel hayat Tralleis’de gerçekten bir başka güzel geçiyor. Gerçi diğer kentlerde durumda buna benzer ama burasının havasıda suyuda çok güzel. Belki Efes, Milet kadar geniş bir alanda olmasada kentim ufak ama zengin, sıcak ama çok sevimli bir yer. Buranın doğası bambaşka. Her şeyimiz mevcut ki hiç bir şey için dışarı çıkma ihtiyacı duymuyoruz. Asıl güzeli ise o tadına doyamadığımız Tralleis inciri. Tüm antik dünyaya ihraç ediyoruz onlarda doyamıyorlar bu lezzete. Kenti dolaşmaya çıkacağım birazdan kulağımda Seikilos’un bestelediği o eşsiz şarkının tınısı. Sahi ya ilerde torunlarımıza bırakacağımız ne çok şeyimiz var. En güzeli de bu şarkı olmalı bence (Seikilos, Aydın'da bulunan Tralleis Antik Kenti' nde 2300 yıl önce yaşamış ilk notalı şarkı sözü yazan kişidir. Seikilios yaşarken yaptırdığı Mermer mezar taşına ilk notalı müzik ve şarkı sözlerini yazdırmış ancak mezar yazıtı 1920' li yıllarda Danimarka'nın Kopenhag şehrine kaçırıldı. Bu mezar taşı 1996 yılından bu yana Danimarka Milli Müze’sinde sergilenmektedir.

 

Aslı Grekçe olan şiirin Türkçe sözlerini ise şöyle:

-Tralleis' li Seikilos' un ünlü Bestesi

Antik Yunanca güftesi ve Türkçe karşılıkları:

Ὅσον ζῇς, φαίνου, Hoson zês, phainou, Yaşadığın müddetçe, parla

μηδὲν ὅλως σὺ λυποῦ· mêden holôs su lupou; Dertsiz tasasız ol

πρὸς ὀλίγον ἐστὶ τὸ ζῆν, pros oligon esti to zên, Hayat çok kısa (Hiçbir şeyin seni üzmesine izin verme)

τὸ τέλος ὁ xρόνος ἀπαιτεῖ. to telos ho chronos apaitei. Ve zaman her şeye gebedir

-

 

-Görüldüğü üzere ne yazık ki buna da sahip çıkamadık ☹.-

Biraz hüzünlendirse bu şarkı sanırım tarihte bundan eskisi yok ondan biz Tralleisliler ilerde değerini daha iyi anlayacağız(!).

 

Ah şu Zeytin ağaçları bizi biz yapan zeytin ağaçları ne kadar da bereketliler. Bu ağaçlar sayesinde bu kadar büyük bir medeniyet kurabildik. Bizler çok bereketli topraklar üzerinde yaşıyoruz ve bunun değerini iyi biliyoruz. Zeytin ve zeytinyağını sofralıktan ziyade büyük zeytinyağı atölyeleri kurup Batı Avrupa’ya tüccarlar sayesinde ihraç ediyoruz.

 

Sokaklarda duyurular var dört bir yanda festival duyuruları var tüm halk davetli o eşsiz manzaralı tiyatromuzda herkes olacak ve eğlenceye doyacağız. Tiyatroyu inşa ederken çok uğraştık en güzel heykelleri oraya yaptık. En iyi mimari örneklerimiz de orada burayı öyle güzel inşa ettik ki tüm antik dünya Tralleisli mimarların peşindeler. Öyle ki Pergamon Zeus Sunağı’nda Tralleisli Tauriskos, Apollonios çalıştılar. Hatta ve hatta o ünlü Ayasofya Tralleisli Anthemius ve Miletli Isodoros tarafından inşa edildi.

Tiyatro’da oynanacak oyunlar için neredeyse her şeyi düşündük yer altı tünelimiz bile var. Bu tünel, yeraltı tanrılarını temsil eden sanatçıların çıkması için var (günümüzde tahribe uğramıştır).

Tiyatro’da her oyun özgürce sergilenir bizler çıt çıkarmadan soluksuz izlediğimiz oyunların hemen hemen hepsi antik dünyaya mal olmuş yazarların oyunlarıdır. Bu oyunlar bizlere inanılmaz keyif vermektedir. Siyasal yaşamı dahi ustalıkla işliyorlar bazen eleştirilerin dozu artsada sonunda her şey tatlıya bağlanıyor. Tiyatro keyfimiz bazen hiç bitmesin istiyorum ama hayat bu kadar eğlenceli değil her zaman.

Kentte aslında benim en ilgincime giden yer ve her gün gittiğim yer olan ☺ latrina’dır(Tuvalet). Tamam çok kalabalık değiliz bir nufüsumuz yok bu yüzden çok çalışmamız gerekiyor bazen sohbet edecek vakit dahi bulamıyoruz bu yüzden latrinaları ‘u’ formda inşa ettik oraya su getirdik kanalizasyon sistemini kurduk şimdiki imkanlarla elimizden gelen iyi şekilde çözdük sayılır bu sorunu. Belki 2bin yıl sonra çok daha iyi sistemler geliştirir Tralleisliler (bugün ise alt yapının nasıl olduğu sizler her gün görüyorsunuz zaten.) herkes mermer kaplı güzel kokuların bulunduğu latrinada birbiriyle sohbet etme imkanı buluyor ilerde nüfus artarsa bu sosyalleşme imkanı söz konusu olamayacak ama şimdi ki en iyi çözüm bizce bu. Yalnız sanmayın ki alt yapıyı kurmadan kentimizi kuruyoruz önce altyapı sonra kent her şey planlı bu kentte.

Künkler sayesinde temiz suyu etrafımızda ki derelerden taşıdık kentimize öyle ki tıkandıkça yeni künklerle destekleyip halkımızı hiç mağdur etmiyoruz (Tralleis kazılarında üst üste döşenmiş on sıra boru olduğu saptanmıştır).

İsraf bu kentte hiç bilinmeyen bir şeydir. Yağmur sularını dahi depolayıp daha sonra kullanıyoruz. Biz ne kadar güzel ne kadar verimli bir yerde yaşadığımızın farkındayız ve bunlardan gelecek nesli mahrum etmek niyetinde hiç değiliz.

Ee Bu kadar verimli topraklarımı varken çok güzel bir agora(Pazar yeri) kurmamız gerekti ve kurdukta. Düşünsenize Öyle sağlam bir yapı kurduk ki iki katlı her çeşit meyve ve sebzelerin sergileneceği her türlü meslek gruplarına ev sahipliği yapabilecek güzellikte bir yer. Burada balık satışı için dahi mermerden 12 tezgah yaptık sanırım daha fazlası da olamazdı.

Her şeyi detaylıca düşünüyoruz çünkü kentler, devlet yapısı bizim için var biz devletiz, önceliğimiz insan olduğundan dolayı yürüdüğümüz yolları dahi sanat eserleriyle donattık. Bunlar belli bir bilgi birikimi ve deneyim sayesinde oldu ve bunları geliştirerek gelecek nesillere aktarmamız gerekti o yüzden en yetenekli sanatkarlar bizler için yollara heykeller yerleştirdi. Sabah, öğle, akşam güneşe göre konumladık ki gölgeleri günün her saatinden farklı açıyla geçtiğimiz yollara düşüyor ve tek seferde 3-4 farklı görünümde eserlere sahip olduk. O kadar gösterişli oldu ki kıyamıyorum bazen bakmaya. Nasıl tek parça mermer kadar güzel yontulur. Oda Tralleis’te ki Heykeltıraşlık okulunda öğretiliyor. Öyle gelişigüzel yetiştirmiyoruz insanlarımız (Tralleisli heykeltıraşlarının yaptığı eserler günümüzde dünyanın en önemli müzelerinde sergilenmektedir ve bu sayede çağın ötesinde bir işçiliklerinin olduğu saptanmıştır.)

 

Bu kadar sanata düşkün bir halkın fakir olması pek mümkün gözükmüyor değil mi? Refah seviyemiz arttıkça Sanatımız gelişiyor Sanatımız geliştikçe çok kolay gelişebiliyoruz tabi bunda antik çağın en çok kullanılan yolu üzerine kurulduk. Nasıl zenginleşmeyelim Ticaret bizde, zeytin, pamuk, tütün, incir en güzeli bizde , şarabın en iyisi bizde hammadde aramamıza gerek yok biz her şeyi üretip satabiliyoruz. Sanki biraz antik dünya bize muhtaç bu konuda.

Durum böyleyken kendi paramızı bile basıyoruz artık ki bu devirde para basabilmek büyük bir lütuf. Öyle her kente nasip olmaz bu iş ☺ şimdi Efes ve Milet düşünsün. Çok yakında onları 2ye katlayabiliriz. Bu topraklarda çok iyi bir başlangıç yaptık artık gerisini torunlarımız getirecek.

 

O kadar sağlam temeller üzerine kurulmuşken Olimpiyatlarda da başarılı olmamız kaçınılmaz değil mi? Antik çağda olimpiyatlarda ismini en çok duyuran kenttir Tralleis. Bunda ki en önemli katkıyı yapan da Tralleis’i Tralleis yapan yer olan Gymnasium (Gymnasium Antik Yunanistan'da halka açık yarışmalara katılan atletlerin beden eğitimi için düzenlenmiş, çevresinde revaklı avlular bulunan büyük bina. Bu yer aynı zamanda sosyalleşme ve hoş entellektüel uğraşlar için de kullanılırdı. Kelime, Yunanca "çıplak" anlamına gelen gymnos sözcüğünden türetilmiştir. Gymnaso” ise idman yaptırmak manasına geliyor.)

 

25 bin metrekare alanı kaplayan bu kompleks kentin en keyifli yeridir belki de. Girişte Palestra(avlu kısmı) adı verilen yerde beden eğitimi yapılmaktadır en iyi sporcularımız burada çalışmaktadırlar. Buranın girişi anıtsal boyutlarda ki fil ayaklarının üstüne oturan üç kemer ile sağlanmıştır (günümüzde halkın Üç Gözler diye adlandırdığı yer. Günümüzde giriş kısmı ayakta kalmıştır oda Aydın’ın simgesi olmuştur). Üçlü girişin kemer tonozlarıda kırmız, siyah ve koyu mavi renklere sahiptir. Girişin hemen kuzeyinde adeta krallara layık hamamımız bulunmaktadır. Öylesin güzel bir yerdi günde yüzlerce kişiye ev sahipliği yapar ve insanlar burada ortalama 2 saat boyunca yıkanırlar. Nede olsa şifalı bir suyu var Tralleis’in herkese şifa dağıtıyoruz bura. Güneşten, tozdan kapkara olan insanlar buradan çıktından sonra apak oluveriyorlar. Sadece bedenlerini pisliklerinden arındırmakla kalmayıp ruhlarını da arındırıyorlar. Sisam adasında getirdiğimiz tuzlama balıkları ikram ediyoruz ve insanların kaynaşıp konuşabildiği, dertleşip sorunlarını çözebileceği adeta deşarj oldukları bir yer haline dönüştürdük. Mutsuz, üzgün, bezmiş bir şekilde girenlerin yüzlerinde büyük bir mutlulukla çıktıklarına çoğu kez şahit olmuşumdur burada. O yüzden herkes çok seviyor burayı. Sanki bir tedavi merkezi Tralleis Hamamı.

 

Tralleis’i ne kadar anlatsam da yaşamanız gerek keşke burada olsaydınız da bu mutlu, şirin kentindin suyundan içip incirinden yiyebilseydiniz. Burada olsaydınız da günlük hayattın o sıkışıklığını, karamsarlığınızı burada bırakıp tekrar doğmuş bir hale gelebilseydiniz.

 

Devamlı depremlere ve akınlara maruz kalsada bu güzel kentim ilerde yok olup toprak altında kalmasın istiyorum. Şayet kalırsa da bir gün biri mutlaka çıksın , toprağın altında ki sessiz çığlığına kulak versin bu hazineyi gün yüzüne çıkarabilmek için hayatını adayabilsin. Biz Tralleisliler ona çok minnettar olacağızdır emin olsun. –Bu kent için yıllarını harcayan Yrd.Doç.Dr. Rafet DİNÇ ve ekibine sonsuz teşekkürlerimi borç bilirim.-

 

Aydın’a ve tarihine sahip çıkmak için elimizden gelen her şeyi yapabileceğimizi bilmeli bu dünya halkı.

 

“Acının ödülü deneyimdir”. –Aiskhylos

Kaynakça: Dinç 2003. Rafet Dinç, Tralleis (Rehber-Guide), İstanbul 2003 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.