Toplumdaki bütün bozukluklar demlenmemişliğin, yontulmamışlığın, ham ervahlığın sonucu oluyor. Kuru fasulye bile akşamdan ıslatılmamışsa geç pişiyor, güç pişiyor, kabuğundan ayrılmıyor, istenilen kıvam ve lezzete kavuşmuyor neticede. Çay, yeterince beklememiş ve ön hazırlıkları yapılmamışsa keyif vermiyor, mideye musallat oluyor aynı şekilde. Eşyanın tabiatı denilen şey aynı yoldan geçiriyor çoğu şeyi. İnsan da doğumundan büluğuna kadar üzerinde bir yontma, eğip bükme işlemine tabi tutulmamışsa ve hayati gıda yerine geçecek olan aile sevgisi, yakın çevre ile irtibat, değerler yüklemesi, aidiyet duygusunu edinmemişse sürekli kararlarını alırken geri dönüş yapan, sürekli alamadığı gıdayı gayrımeşru yoldan telafiye yeltenen kadirbilmez, yordam bilmez, yol bilmez, ipe sapa gelmez bir fert oluyor. İnsan geçmişinde bıraktığı puzzle parçalarını tamamlaya tamamlaya tam olmaya doğru giden eksik bir proje nihayetinde …
En önce en çok kanayan yerini, en geride bıraktığı eksiğini meşru ya da gayrimeşru yoldan tamamlama yoluna gidiyor.
Zamanında yeterince pişmemiş bir tuğlası olsa vakit geldiğinde, yük omzuna bindiğinde ilk önce o tuğlanın olduğu kısımdan devriliyor. Öteden beridir bu eğitim denilen kavramı sadece okula hapseden, okul denen kurumu sadece bir avlu içine yapılmış resmî bir mektebe hapseden anlayış meseleyi çözer gibi yapıp sürüncemede bırakmayı planlamış sanki.
Sanki bir el bilhassa eğitimi savsaklayarak bu milletin altını oyuyor. Değerler soysuzlaşıyor, zevkler bayağılaşıyor, sanat aleladeleşiyor, ahlak görüntüye indirgeniyor, samimiyet hesabileşiyor.
Sonuç olarak toplum kaos üretiyor, çıkmaza giriyor, asabileşiyor. Kimse bir şey yapamıyor, yapmıyor.
Eğitim, illa eğitim diye hançeresini yırtarak haykıran duyarlı zümrelerin laflarının ardını getirememesi de horozun sadece öterken tek bir nidayı tekrar etmesi ve sadece bizi uyandırmakla yetinmesine benziyor. Eğitim nidalarını haykıran kafası karışık duyarlı kişi ve zümreler de bu eğitimin nasıl olacağı, kimin eliyle olacağı, nerden başlayacağı, nereye varacağına dair bir şey söyleyemiyor.
Nasıl ki horozun ahaliyi sabah uyandırdıktan sonra onlara ne yapacaklarını söyleyememesi gibi…
Onların da bir şey söyleyememesi, reçeteyi yazamaması toplumdaki aydın profilinin de yeterli bir üst tabaka oluşturamamış olmasında yatıyor.
Kendi münevverini yetiştirememiş, cumhuriyet öncesi aydınını da bayat ekmek diye piyasaya sürmemiş ama sabahki eğitime akşamdan da taze aydın yetiştirememiş bir devletin yapboz, aceleci ve basmakalıp politikaları kök salamamış, kök salamayınca geçmişinden gıdasını tamamlayamamış, rotasını belirleyememiş bir toplum olarak arzıendam ediyor.
Sonuç toplumun giyotini bir gençlik... Ve toplumun giyotini bir gelecek.
Sonuç kifayetsiz muhterisler...
Sonuç mutsuz ve yetersiz kalabalıklar...
Sonuç idare-i maslahat üzere berdevam eden bürokrasi...
Sonuç zevkini ideal yapan komformistler...
Sonuç gece silahlı gündüz külahlı ne ettiğini bilmezler oluyor.
Fakirlik hem maddede hem manada atbaşı gidiyor.
Ne yeniliklere yarınlara yetişebiliyoruz.
Ne de düne dair değerleri içselleştirebiliyoruz.
Bir tarafın özenti dolu bakışına diğer taraf intikam arzusuyla karşılık veriyor.
Yaşanmış çocukluklar yaşanmamış çocukluklara özeniyor. Yaşanmamış çocukluklar yaşanmış çocukluklardan öç alıyor.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.