Hayatımız kusurlarıyla ve küsurlarıyla bir anlam ifade ediyor. Kusurlarımızı telafi ederken yaşıyoruz hayatı ve de tat alıyoruz. Aynı şekilde küsurlarımızı da törpüleyip onlardan arınırken yahut bir arınma çabası içindeyken yaşıyoruz hayatı ve de tat alıyoruz.
Eksik oluşumuz, mükemmel olmayışımız bize hayattan bir alacağımız varmış hissiyatını yüklüyor ve "Bismillah" deyip hayatın üzerine üzerine yürüyoruz.
Hayatın üzerine üzerine ısrarla yürümemizdeki önemli etmenlerden biri mükemmel olmayışımız.
En azından maddi anlamda pek çok şeye sahip olan kimselerin içine doğdukları varidatın etkisiyle atıl, edilgen ve savaşmaktan, gayretten uzak oluşları gelecekte ellerindekinden de mahrum kalmalarını getirmiyor mu beraberinde?
Aynı şekilde zorlu şartlar altında dünyaya gelmiş ve hayatın en temel gereksinimlerine kavuşmak için mücadele etmesi gerektiğini anlayan kişiler ise ilkindekinin aksine hayata dört elle sarılıp mücadelelerini canla başla sürdürüyorlar. Aynı kişiler çocuklarını da disiplinli, duyarlı, çalışkan bir şekilde yetiştiriyorlar. Kendi ıskaladıkları fırsatları onlar ıskalamasınlar diye.
Gün geçmiyor ki birkaç nesil sonra varlıklılar ile varlıktan yoksun olanlar yer değiştirmiş.
Bu deveran insan planında da toplum ve devlet planında da döner durur ilelebet.
Türkiye’deki eğitimin ve pompalanan modern kapitalist hayatın gençliği varlıklı bir toplumun varlıklı ailelerinin çocuklarıymış gibi yetiştirmesi ama işin aslında öyle olmaması toplumsal travmalar, hayal kırıklıklarına, tutunamayanlara ve sonu kötü biten hayat hikayelerine kaynak oluşturuyor. Bunun böyle olması elbette ki tesadüf değil, bunun böyle olmasından nemalanan beynelmilel kocaman ve kodamanların dünyalık dağıttığı köşetutucuların bilinçli tercihi sonucu olmuş şeyler bunlar.
Ne demiş Aşık Veysel:
"İşler güçler hep sinema..."
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.