Takip Et
  • 18 Mart 2024, Pazartesi

DÜNYA BOŞTUR LO

İnternette rast geldiğim ve bu yazıyı okuyan bazılarının da ihtimaldir ki rast geldiği bir videoda, yatmakla oturmak arasında kaykılmış bir adam aniden doğrulup bir şey kaybettiğini hatırlamış gibi yukarıdaki sözü söylüyor. İçinden çıkamayacağı sorular yumağının hakkını teslim etmek istercesine.

"Dünya boştur lo!"

Evet dünya boş. Dünya, içini doldurmak isteyenler için boş. Dünya, içini  doldurmanın yersiz olacağını bilenlerin dikkatinden kaçmayacak bir boşluğu itiraf ettiriyor bu insanlara.

İçini doldurmak isteyenler, her defasında yenildiklerini itiraf edemeseler de  kazandıkları akçeler, aldıkları payeler acı gerçeği onlara unutturuyor.

Halbuki dünya boş.

İrfanın konuşturduğu adam deyiveriyor işte, yattığı yerden doğrulup başka söze kıymet vermediğini belli eden netlikle özetleyiveriyor her bir şeyi.

"Dünya boştur lo!"

Herkes aynada kendini tarta tarta ömrünü sonlandırıyor.

Olmamışlığını ölmemişliğinin kısıtlı imkanlarıyla oldurmaya çalışıyor.

Bizden merhamet bekleniyor.

Gösteriyoruz.

Kemerleri sıkmamız isteniyor.

Sıkıyoruz.

Çalışmamız isteniyor.

Çalışıyoruz.

Taşıyoruz.

Yaşamayacağını bildiğimiz bir ölüyü,

Canlanır ümidiyle taşıyoruz.

Taşımak serüveni ömrümüzde o kadar çok yer işgal ediyor ki zaman bağlamında,

Taşımak taşmaya engel oluyor.

Taşsak belki de her şey değişecek.

Ama piyasalar taşkınlığı istemiyor.

Taşkınlık bir yerde aşkınlığı da beraberinde getirir belki de evet, orijinallliği ve özgünlüğü yedinde barındıran bir aşkınlığı.

Taşsak belki daha büyük baraj duvarları yapılacak olsa da taşsak burdan başka bir boyuta geçilecek.

Anlamı aramak, bulmak, işaretlemek.

Ve anlamlı bir yere koymak bulduğumuz anlamı.

Ve sonra o anlamla iç içe bir mesaiye hasretmek hayatımızı.

Kendini haddinden fazla önemseyen kibir abidelerinden teşekkül etmiş üst zümrelerin sıhhatine hizmet eden bizler ara ara tayın olarak dağıtılan "sen biriciksin" gazlamalarına anında tepki verip kendimizi bir miktar önemli addediyoruz.

Ve böylece saflar sıklaşıyor, göreve devam ediyoruz.

Ve böylece kibirden kubura doğru yol alıyoruz.

Kendimizden vazgeçsek yükseleceğiz ama kendimizden vazgeçmiyor, kendimizi bırakmıyoruz ve tabii taşkınlığa da prim vermiyoruz.

Bir diploma için kaç kez otobüse biniyor,

Bir sevgili  için kaç kez  uykusuz kalıyor,

Zamanın maliyetine zihnin mesaisini de ilave ediyoruz.

Bilmediğimiz hayatların dizilerini izliyor, gülümsüyor, ağlıyoruz.

Yakalanan esrarları yakarak imha eden jandarmalar gibi gayriiradi bir şekilde dumanla sarhoş oluyoruz.

Sistem bizden razı oluyor, sabah olunca yine her zamanki gibi

Şımartmadan seven patronlarımız,

Gerektiğinde ödül veren,

Ve gerekirse ceza da verebileceğini ima eden eşlerimiz var.

Ahenk böyle kuruluyor.

Toplumun ahengi

Toplum dediysek lafın gelişi...

Hani şu bir arada yaşayanların cumhuriyeti.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.