Hz. Peygamber: “Kalp istikamet üzere olmadan, kişinin imanı istikamet üzere olmaz. Dil istikamet üzeri olmadan, kişinin kalbi istikamet üzere olmaz.” buyurdu. Dolayısıyla dilimiz doğru olmalı ki kalbimiz doğru olsun, kalbimiz doğru olmalı ki imanımız doğru olsun. Bu hadis-i şerifi öğrendikten sonra, Allah Resulünün: “Mümin korkak olabilir mi?” sorusuna “Evet, olabilir.” “Haram işleyebilir mi?” sorusuna “Evet, işleyebilir.” “Yalan söyleyebilir mi?” sorusuna “Hayır, yalan söyleyemez.” sözünü neden söylediğini şimdi daha iyi anlıyoruz çünkü yalan, kalbimizin eğriliğine; kalbimizin eğriliği de imanımızın eğriliğine delalet eder. Mevlana, kalbi bir denize; dilden çıkanı da sahile vuran şeye benzetir. “Denizde ne varsa sahile o vurur.” der. Kalp doğru olmazsa dil doğru olamaz.
Bizler, günde en az on yedi defa okuduğumuz Fatiha-i şerifte, Rabbimizden bizi sırat-ı müstakimde yani dosdoğru yolunda tutması için duada bulunan insanlarız. Sırat-ı müstakim kendisinde hiçbir hata ve yanlışlık barındırmayan yolcusunu güvenli bir şekilde hak ve hakikate ulaştıran, hiçbir yerinde meyil ve eğrilik bulunmayan, dümdüz ve dosdoğru olan en kısa yolun adıdır. Bütün Peygamberlerin üzerinde yürüdükleri, kendi ümmetlerine de tavsiye ettikleri yolun adıdır sırat-ı müstakim. İstikamet de o yolda sürekli kalabilmektir.
Sırat-ı müstakimin, Allah’ü Teala'nın kendilerine nimet verdiği kullarının yolu olduğunu, Allah'ın nimet verdiği kimselerin de peygamberler, sıddıklar, şehitler, salihler olduğunu öğreniyoruz kerim kitabımız Kur’an’dan. Dolayısıyla Allah'tan istediğimiz şey; peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin, salihlerin üzerinde yürüdükleri yolda yürüyebilme istek ve arzusudur. Bu açıdan müminin hayatında çok önemli bir yer tutar doğru yolda yürüyebilmek. Allah’u Teala'nın belirlediği kriterlere uygun yaşamakla ancak bu nimet elde edilebilir ki bu zannedildiği kadar kolay bir şey değildir. Peygamberimizin beni ihtiyarlattı dediği “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” fermanıdır.
Resulü Ekrem, sırat-ı müstakim’i şöyle bir misal ile tarif eder bizlere: “Sırat-ı müstakim dosdoğru bir yoldur. Yolun iki tarafında iki duvar, duvarlarda açılmış perdeli kapılar ve yolun başında bir davetçi var. O davetçi, ‘Ey insanlar, hepiniz dosdoğru olan yola giriniz, dağılıp parçalanmayınız.’ diye seslenir. Biri perdeli kapılardan birisine girmek istediğinde yukarıdan bir başka davetçi şöyle der: “Sakın o perdeyi kaldırma! Kaldırırsan oradan girer kaybolur gidersin.” Allah Resulü'nün bu hadis-i şerifte ifade ettiği doğru yol İslam'dır. Duvarlar Allah'ın koyduğu sınırlardır (hududullahtır). Duvardaki perdeli kapılar, haramlardır. Yolun başındaki davetçi, Allah'ın kitabıdır. Yukarıdaki davetçi ise her müslümanın içindeki vicdanıdır.
Sonu cennete varan bu yolda, insanın istikamet sahibi olabilmesi ve öyle kalabilmesi için gereken bazı şartlar vardır ki:
Birincisi, kişi kalbinde müstakim olmalıdır. Kalp: çevirme, döndürme, değiştirme anlamlarına gelir. Dolayısıyla insanın kalbi çok çabuk değişebilir. Bundan dolayı Hz. Peygamber: “Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl.” diye dua eder. Kalp imanın mahallidir. Kalp doğru olacak ki iman doğru olsun. İmandaki istikamet Tevhittir. Tevhid dışındaki bütün inanışlar bizi doğru yoldan uzaklaştırır. Onun için Rabbimiz bizlere::“Ey Rabbimiz, bizi doğru yola ulaştırdıktan sonra kalbimizi eğriltme.” diye dua etmeyi öğretir.
İkincisi, kişi sözünde müstakim olmalıdır çünkü insanın sözü doğru değilse kalbinin, kalbi doğru değilse imanının doğru olmadığı anlaşılır. Onun için Cenabı Allah: “Ey iman edenler, Allah'tan gereği gibi sakının ve doğru söz söyleyin.” Hz Peygamber de: “Doğru söz iyiliğe, iyilik cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında Sıddıklardan yazılır. Yalan günaha, günah insanı cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında yalancılardan yazılır.” buyurmak suretiyle dilimizin ne kadar önemli bir iş üstlendiğini bizlere göstermiş olmaktadır.
Üçüncüsü, insan işinde müstakim olmalıdır çünkü Allah, işini sağlam yapanı sever. “Bizi aldatan bizden değildir.” vb. birçok nebevi uyarı, işimizde müstakim olmanın önemini ifade eder. Aslında işimizi doğru yapmamız dilimizin de doğruluğuna bir işarettir.
İstikamet üzerinde kalabilmenin bir diğer şartı da, o yolda yürüyen dosdoğru insanlarla birlikte yürümektir. Bize Allah'ı hatırlatan, doğruyu gösteren, her türlü günah ve isyandan sakındıran doğru insanlarla birlikte olabilmek, dosdoğru yol üzerinde yürüyebilme adına bizlere sayısız kolaylıklar sunacaktır.
Değerli dostlar,
İnsan için hayati önemi haiz olan istikamet üzerinde yaşamayı zorlaştıran nefis, şeytan, heva ve hevesler, arzu ve istekler, güç tutkusu, mevki makam tutkusu, dünyalığa düşkünlük, ebedi yaşama isteği gibi birçok engeller var. Bu engelleri ancak doğru bir iman, samimi bir niyet, sahih bilgi ve salih amellerle aşabiliriz.
Doğruluğun para etmediği, doğru söyleyenlerin dokuz köyden kovulduğu, dili eğri, kalbi eğri, içi başka dışı başka insanların çoğaldığı ve revaçta olduğu tuhaf bir zamanda yaşıyoruz. Ziya Paşa ne güzel söylemiş:
“İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah
doğruların yardımcısıdır Hz. Allah.”
Mü’mine yakışan ise her halükarda doğru sözlü olmasıdır.
Mevlam cümlemizi istikamet üzeri sabit kadem kılsın. Dünyada da ahirette de utandırıp mahcup etmediği doğru kullarından eylesin. Diyarbakırlı Said Paşa’nın dizeleri ile bitirelim:
“Sen usandırma eli el de usandırmaz seni.
Hilekârlık eyleme kimse dolandırmaz seni.
Dest-i a’dâdan soğuk su içme ki kandırmaz seni.
Korkma düşmandan ki âteş olsa yandırmaz seni.
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni.”
Selam ve muhabbetlerimle. Dua eder, dua bekleriz.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.