İnsan, beden ve ruhtan müteşekkil; maddi ve manevi yönleri olan bir varlıktır. Asıl mayası toprak olsa da esas özü Allah’tan aldığı ruhtur.(Hicr-29) İnsanı değerli kılan da bu özelliğidir. Yüce Allah, biz insanları iyilik ve kötülük yapabilecek bir potansiyelle yaratmıştır (Şems-8). Bedenimiz ister kendisi üretsin ister dıştan alsın, bazı toksinler (zehirli maddeler) bedene girip -özellikle karaciğer, bağırsaklar ve böbreklere- yerleşince bedenî rahatsızlıklar kendini göstermeye başlar. Bu hastalıklar ortaya çıkınca doktorlar hastalarına detoks yani o zehirli maddeleri vücutlarından atmaları için tedavi uygularlar. Bu daha çok tıbbın konusu olduğundan ehline bırakalım.
Tıpkı bedene giren zehirli maddelerin bedenî rahatsızlıklara, hastalıklara sebep olduğu gibi imanın mahalli olan kalbimize giren toksinler de kalbi hastalıklara sebep olurlar. Kalbimiz bir kaba benzer: Kalp imanla dolu ise onun içine başka şeyler giremez. Kalbimize giren ve imanımıza, amelimize zarar veren zehirli hastalıklar vardır. Bu hastalıklar: en başta inkar, şek ve şüphe, nifak, riya, su-i zan, haset, kibir, ucub (kendini beğenme, başkalarını hor görme), kin, umutsuzluk, kalp katılığı vb. Bu hastalıklar kalbimize bulaşmışsa imanımızın mahalli olan kalbimizi de detoksa tabi tutmalıyız yani ona bulaşan bu hastalıkları, bu zehirli maddeleri kalbimizin dışına atmalıyız ki kalbimiz imanın mahalli olmaya başlasın. İbrahim Hakkı’nın dediği gibi:
Dil beyti hüdadır anı pak eyle sivadan
Kasrına nüzul eyler Ol Sultan gecelerde.
İşte değerli dostlar, şimdi tam da bedenimizi ve kalbimizi arındırma, bedenî ve kalbî hastalıklardan kurtulma mevsimi olan Ramazan-ı Şerife girmiş bulunuyoruz. Hz. Peygamber “Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz” (Taberani, Mu’cemu’l Ev-sat, VIII, 174) buyurmak suretiyle orucun maddi ve manevi dertlere deva olduğunu söylemektedir. Rabbimiz ise “Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir.” (Yunus-57) buyurarak Kur’an-ı Kerim’in gönüllerde bulunan hastalıklara şifa olduğunu bizlere bildirmektedir. Dolayısıyla Kur’an ayı olan Ramazan-ı Şerif'te hem gönüllerde bulunan hastalıkların şifası olan Kur’an-ı Kerim ile hem de bedenî, ruhî hastalıklara şifa olan oruç ile Rabbimizden büyük bir nimete mazhar olduğumuzu idrak etmeli, O’na olan hamdimizi ve şükrümüzü artırmalıyız. Bu bilinçle Kur’an’a ve oruç ibadetine yaklaşmalıyız.
Ramazan-ı Şerif oruç tutmak suretiyle 11 ay durmadan çalışan midemizi, sindirim sistemimizi, dinlendirdiğimiz dolayısıyla maddi toksinlerin vücudumuzdan atıldığı, sıhhate kavuştuğumuz bir mevsime dönüşür. Aynı şekilde, kalbimize giren ve imanımızı zedeleyen kalbî hastalıklara da Ramazan’ın bu manevi ikliminden faydalanarak Kur’an-ı Kerim ile kurduğumuz ilişki, onun ayetleri üzerinde derinlemesine düşünmemiz; ayrıca orucu sadece midemize tutturmadan, en başta kalbimizi kötü ve haram düşüncelerden arındırmaya, gözümüzü haramlardan korumaya, kulağımızı haram sözleri işitmekten uzak tutmaya, dilimizi yalan, gıybet, iftira, su-i zan ve benzeri bütün haram sözlerden uzak tutmayı başardığımız veya becerdiğimiz oranda, bizleri bu kötülükleri işlemeye sevk eden nefsimizle olan mücadeleyi kazanmış, bizlere bu kötülükleri süslü gösteren şeytanları da bağlamış oluruz.
Bu vesile ile Ramazan-ı Şerif’inizi tebrik eder; sağlık, afiyet içerisinde bu kutlu ayı tamamlayı ve Rabbimizin rızasını kazanmış bir şekilde Bayrama kavuşabilmeyi niyaz ederim. Selam ve muhabbetlerimle dua eder dua beklerim.
NOT: Her yazımızın sonunda Ramazan-ı Şerif’e ait bir kavramı sizlerle payaşacağım inşallah.
İMSAK ve İFTAR
Sözlükte "kendini tutmak, engellemek, el çekme, geri durma" anlamlarına gelen imsâk, dinî bir kavram olarak, imsak vaktinden, iftar vaktine kadar yemeden, içmeden, cinsî münasebetten ve diğer orucu bozan şeylerden uzak durmak, el çekmek demektir.
İmsak vakti, başka bir deyişle oruç yasaklarının başlama vakti, yani tan yerinin ağarmasıdır. Bununla yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip, orucun başladığı vakittir.
İftar, oruçlu kimsenin vakti gelince usulüne uygun biçimde orucunu açmasıdır.
İftar vakti ise oruç yasaklarının sona erdiği, güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti girmiş olur.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.