İslam Dini itikat, ibadet ve ahlak esaslarından meydana gelir. İtikat inanılması zorunlu umdeleri, ibadet pratik hayatımızda yapmamız gereken iş ve eylemleri, ahlak ise itikattan beslenen eylemlerin kişide davranış haline gelmesini ifade eder. İslam dinini bir ağaca benzetecek olursak itikat ağacın köklerine, ibadetler gövde ve dallarına, ahlak ise meyvelerine karşılık gelir. Dolayısıyla meyve ağacından asıl beklenen nasıl meyve vermesi ise itikat ve ibadetlerden de asıl beklenen güzel ahlaka dönüşmeleridir.
İslam'ın insanda meydana getirmek istediği esas değişiklik veya onda görmek istediği, onu güzel ahlak sahibi kılmaktır. Yüce Allah Kalem suresi 4. Ayette: “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” buyurmakta; Peygamber Efendimiz gönderiliş amacını: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” olarak bizlere bildirmektedir. Demek ki Allahü Teala Hz. Peygamberi üstün bir ahlak ile güzel ahlakı tamamlamak için görevlendirdi. Peygamberlerin sonuncusu olan Allah Resul’ünün hedefi ve misyonu buydu.
Aslına bakarsanız İslamdaki bütün ibadetlerin de nihai hedefi, insanı bu kıvama getirerek Allah’ın razı olacağı bir kul olmasını sağlamaktır.
Örneğin namaz emrinin asıl gayesini Rabbimiz bizlere şöyle açıklar: “Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz, namaz hayasızlıktan ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut/45) Dolayısıyla kıldığımız namazlar bizleri çirkin işlerden, hayasızlıktan, fuhşiyattan alıkoyuyorsa bu Allahü Teala'nın istediği tarzda bir namaz olmuş demektir.
Zekât sözcüğünün temizleme ve arındırma manası vardır. Müminin malını kazanırken helal yoldan kazanmaya, malını harcarken helal yola harcamaya çalışmak gibi bir derdi olmalıdır. Bu malın bize verilmiş bir emanet olduğunu, ancak onu Allah’ın razı olduğu yerlere sarf ederek bu maldan gerçek manada istifade edebileceğimizi düşünürsek malımızın zekatını tamı tamına verebiliriz. Zekâtı tam verilen mal temizlenmiş olur. Rabbimiz: “Onların mallarından sadaka (zekât) al ki onunla kendilerini temizleyesin ve arındırasın.” (Tevbe/103) buyurmaktadır. İşte, zekât emrinin asıl hedefi mallarımızı ona bulaşan haramlardan temizlemek, gönlümüzdeki mal sevgisini, mala olan düşkünlüğü makul bir seviyeye çekerek onu arındırabilmektir. Zekatlarımız bu hassasiyeti bizlere kazandırıyorsa kendisinden bekleneni yapmış demektir.
Yine Rabbimiz oruç ibadetinden asıl beklenen hedefi: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara/185) buyurmaktadır. Dolayısıyla oruçlarımız bizleri Takva bilincine ulaştırıyorsa, sorumluluk sahibi kılıyorsa gerçek görevini yerine getirmiş demektir. Onun için tüm ibadetlerin formel (şekli) kısmı elbette önemlidir ancak onlardan asıl beklenen bizlerde güzel ahlaka dönüşmeleridir. Ancak bu şekilde Allah'ın kendisine iman etmiş olan bireyden yapmasını istediği “salih” amel haline gelirler. Yüce Allah da ancak salih amellerimizden razı olur ve ancak salih amellerimizi kabul eder.
İnsanda bulunan yeme, içme, cinsel haz alma duygusu ve zenginliğe sahip olma isteği; insanın maddi zevkleri olarak isimlendirilirler. Bizleri günaha sevk eden işte bu maddi zevklerimizdir. İnsanın bu maddi zevkleri, ihtirasları, tutkuları, arzuları, mevki makam düşkünlüğü, içindeki doymak bilmeyen nefsi ve şeytanı insana bahaneler ürettirerek günah işletmek ister. İnsan maddi zevklerinin peşine düştükçe asıl yaratılış gayesi olan kulluğunu unutur. Bu amacı unutan, tek gayesinin dünya olduğunu zanneder. İşte, oruç ibadeti insana maddi zevkleri ile arasına mesafe koymasını, asıl yaratılış gayesinin Allah'ın rızasını kazanmak olduğunu, maddi zevklerin ancak helal yollardan tatmin edilmesi gerektiğini hatırlatan muazzam bir ibadettir. Yaratıcısını, yaratılış amacını aklından çıkarmayan, sürekli yadında tutan insan ise tüm ibadetleri şekli olarak yerine getirdiği gibi onların asıl gayesi olan ve insanda oluşturmaları beklenen güzel ahlaka da sahip olurlar. İnsan maddi zevklerini tatmin ettikçe manevi zevklerden uzaklaşır.
İhlas,samimiyet,ihsan, takva huşu,murakabe, tevbe,istiğfar,zikir,doğruluk vb manevi zevklere eriştikçe de maddi zevklerin geçici ve aldatıcı olduğunu anlar. İşte ramazan bizlere tam da bu fırsatı sunar. Bu fırsatı iyi değerlendirelim çünkü bu son fırsatımız olabilir.
Rabbimizden niyazımız
Namazlarımızın bizleri her türlü çirkinlikten alıkoyması,
Zekatlarımızın mallarımızı temizlemesi ve gönüllerimizi arındırması,
Oruçlarımızın bizleri takvaya ulaştırması, her türlü kötülüğe karşı kalkan olması olsun!
Selam ve muhabbetlerimle, dua eder dua beklerim.
Ramazan Kavramları
Teravih: Sözlükte “rahatlatmak, dinlendirmek” anlamlarına gelen tervîha kelimesinin çoğulu olan terâvih, Ramazan ayında, yatsı namazından sonra kılınan nafile namaza verilen isimdir. Namazın her dört rekatının sonunda bir miktar oturulup dinlenmek müstehap olup buna tervîha denilmiştir. Sonra bu kelimenin çoğulu olan terâvih kılınan bu namaza isim olmuştur.
Terâvih namazı yirmi rekât olup, erkek ve kadınlar için sünnet-i müekkededir. Hz. Peygamber, “Kim inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek Ramazan namazını (terâvih namazını) kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır.” buyurmuştur (Buhârî, Salâtü't-Terâvih, 1).
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.