Bilindiği üzere, geçtiğimiz 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem milletvekilliği seçimi için ülke genelinde sandığa gittik. Gerek aday gösterme, gerek kampanya, gerek seçim döneminde yaşanan yoğun tartışmalar, açıklamalar hala gündemden düşmemiş, seçim sonrasında da basında kendine yer bulmuştur.
Seçim sonrası yaşanan tartışmaların en büyüğü ise kamuoyunda ‘’Gezi Parkı’’ davası olarak bilinen davada aleyhine hükmedilen hapis cezası sebebiyle Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan Can Atalay’ın Hatay milletvekili olarak seçilmesinin akabinde yaşanan dokunulmazlığın kaldırılıp kaldırılmayacağı tartışmaları oldu. Konu hem yargıyı hem siyaseti yakından ilgilendirdiği için uzun süredir gündemden düşmemiş ve günümüzde de sıcaklığını korumuştur.
Gezi Parkı Davası
2013 yılında İstanbul'daki Taksim Gezi Parkı'na Taksim Yayalaştırma Projesi çerçevesinde Topçu Kışlası'nı yeniden inşa etmesini engellemek için Taksim Gezi Parkı çevresinde eylemler başlamıştır. Eylemler, birkaç gün içerisinde tüm ülkeye yayılmış ve bir aya yakın bir süre sonunda eylemler sonlansa da yarattığı siyasi, ekonomik ve toplumsal yankı uzunca bir süre gündemde yer tutmuştur.
Olaylar bittikten sonra, başta Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme olmak üzere çeşitli suçlardan iddianame hazırlanarak kamuoyunun yakından tanıdığı bazı kişilerin de aralarında olduğu 16 kişi hakkında kamu davası açılmıştır.
Yerel mahkemede yaklaşık 3 yıl süren yargılamanın sonunda tüm sanıklar hakkında hüküm açıklandı ve sanıklardan Can Atalay 18 yıl hapis cezasına mahkum edilmiştir. Can Atalay, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuşsa da Bölge Adliye Mahkemesi, başvurunun reddine karar vermiştir.
Milletvekili seçilmesi ve dokunulmazlık tartışmaları
Dosya, Yargıtay’da temyiz incelemesinde iken Can Atalay, 14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşen genel seçimlerde Türkiye İşçi Partisinden Hatay milletvekili olarak seçilmiştir. Milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığına sahip olduğunu belirterek Yargıtay ilgili Ceza Dairesinden yasama dokunulmazlığının sağladığı korumadan yararlanma talebiyle infaz için durma kararı verilmesini ve tahliye edilmesini talep etmişse de Yargıtay ilgili talebi reddetmiştir.
Yargıtay’ın bahsedilen ret kararına karşı Can Atalay, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş ve AYM, Can Atalay’ın seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin karar vermiş ve hak ihlallerinin ortadan kaldırılması için Can Atalay’ın yeniden yargılanmasına başlanması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi şeklindeki işlemlerin yerine getirilmesi amacıyla dosyayı yerel mahkemeye göndermiştir.
Yerel mahkeme, Yargıtay ilgili Ceza Dairesine AYM'nin ihlal kararını değerlendirmek üzere dosyayı iletmiş ve Daire, Can Atalay hakkında kesinleşmiş hüküm verdiğini ve her ne kadar bu karar TBMM Genel Kurulu'nda okunmamış olsa da Can Atalay'ın milletvekilliğinin kesin olarak düşürüldüğünü, AYM'nin kesinleşmiş bir hükümden dolayı yerindelik denetimi yaparak yetkisini aştığını ve Anayasayı ihlal ettiğini gerekçe göstererek Can Atalay'ın hapis cezasının onanmasına ve Can Atalay hakkında ihlal kararı veren AYM üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiştir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bu kararına karşı muhalif kesimden tepki gelirken iktidara yakın çevreler kararın doğru, hukuki ve tartışmaya kapalı olduğunu ifade etmiştir.
Kararı değerlendirecek olursak, Anayasanın 83. maddesine göre, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Yani bilinen ismiyle milletvekillerinin dokunulmazlığı vardır. Ancak bu dokunulmazlık, milletvekilinin ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesinde belirtilen faaliyetlerde bulunması durumunda dokunulmazlıktan bahsedilemeyecektir.
Anayasanın 14. maddesi de hiçbir hak ve özgürlüğün , Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağını düzenlemektedir.
Evet, Can Atalay meselesinde de tüm hukuki süreç Anayasanın bahsi geçen 14. maddesinin etrafında toplanıyor. Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararında 14. maddenin lafzından yola çıkarak hangi faaliyetlerin Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayabileceğinin net olarak belirtilmediğinin bu sebeple de 14. maddenin belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlanmasına elverişli olmadığına kanaat getiriyor. AYM’nin bu kararına yerindelik denetimi ile ulaşıp ulaşmadığı da başka bir tartışma konusunu oluşturuyor. Ancak yerindelik tartışmasından bağımsız olarak bir temek hak olan seçme ve seçilme hakkının sınırlandırılabilmesi de kanunla olabileceğinden AYM’nin bu tutumunun doğru olduğu sonucu bizi karşılıyor. Fakat bir yandan da hem Can Atalay hem de geçmişteki Gergerlioğlu kararlarından da anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesi, açıkça 14. maddeyi, 13. maddeye aykırı bularak; değiştirilmesini, daha somut ve belirli hale getirilmesi gerektiğini Meclise işaret ediyor.
Hal böyle iken AYM kararının hukuki açıdan doğruluğunun tartışılabileceği ne kadar doğal ise de Anayasanın 153. maddesi uyarınca AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, ve tüm kişileri bağlayacağı da bir o kadar açık ve nettir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.