Bazen aklıma geliyor çocukluğum, ne kadar güzel dertlerimiz vardı. En büyük derdim sınavdan aldığım düşük notlar olmuştu. Güzel seven, güzel sevilen çocuklardık biz... Korkularımız yoktu... Sorunlar mi büyüdükçe girdi hayatımıza yoksa büyüyen hayallerimiz mi besledi korkularımızı? Eve geç kalma telaşından, hayata geç kalma telaşı aldı yerini... Parçalanan dizimizdi canımızı yakan, şimdi ise paramparça olan yüreğimiz... Vücudumdaki her yaranın bir hikayesi var. 'Koşarken oldu, bıçak kesti, bisikletten düştüm' diyebildiğim anısı olan yaralar. Şimdi bakıyorum da aynaya göz bebeklerimdeki iz, eskimiş gülümsemem hangi anılarda can bulur? 'Keşkeleri çıkardım hayatımdan' diye kurduğum her cümlenin sonunda şükürlerim artsa da pişmanlıklar bırakmıyor bazen insanı... Yeni keşkelere uyandığımız her günün sabahında bir önceki günün sızısı artarak acıtıyor bazen...
ÇOCUK MASUMİYETİ
Gülümsemek en büyük silahımız olmuş ama geçmişi vurabilmek ne fayda... Uçurtması kırıldı, diye ağladığına şahit olduğum öğrencimi sakinlestirirken masumiyetinin karşında kahrolmak, belki de en büyük günahımdı... 'Hayatta beklenti içine girmeyin' diye her ikaz ettiğinde hep bir umutla bekleyişlerimiz değil mi bizi kahreden... Ne isyandır bu yazı ne şikayet... Sadece çocuk masumiyetini özledim insanlarda... Bir oyuncak için kavga edip hiçbir şey olmamış gibi 10 dk sonra aynı simidi paylaştığım çocukluğumu özledim. .. Neyin koşuşturmasını ya da kavgasını ettiğimizi bilemediğim su hayat, sadece sürprizleri ile büyütüyor bizleri... Her sürpriz, bir öncekinden büyük ve şiddetli olsa da ne karşı koyabiliyoruz ne de yok olabiliyoruz. .. Ama dönebilseydik çocukluğumuza, sevgiyi ve şefkati hissedebilseydik, varsın her gün parçalansaydı dizimiz.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.