21. yüzyılda dünyada ve ülkemize görülen en köklü yeniliğin sosyal medya gerçeği olduğunu söylemek kaçınılmazdır. Peki Anadolu insanının bu gerçek ile imtihanı nasıl geçiyor? Maalesef küresel bağlamda muhteşem bir salgın olarak adlandırabileceğimiz Sosyal medya kullanımında toplum olarak sınıfta kalıyoruz.
Tamamen amaç ve yöntemi dışında kullandığımız sosyal medya ile kendi benliğimizi, gelenek ve göreneklerimizi, toplumumuzu bir arada tutan milli ve manevi değerleri bir dozer gibi ezip geçiyoruz. Adeta bireyin kendini topluma kabul ettirme ve kendini pazarlama aracı olarak kullandığı sosyal medya ile müthiş bir egosantrizm yani benmerkezcilik hastalığına yakalanıyoruz. Sosyal medyada etkileşim halinde olduğumuz kitle ile beraber kendimizide kandırıyoruz? Nasıl mı? “mış”gibi yaparak… Geziyormuş gibi, okuyormuş gibi, çalışıyormuş gibi, , eğleniyormuş gibi, hüzünlüymüş gibi, sinirliymiş gibi, “mış” gibi “miş”gibi…
Yani nasıl biri olmak istiyorsak ya da nasıl görünmek istiyorsak kendimizi öyle göstermeye çalışıyor, o yönde yazılar yazıyor, o yönde düşünceleri paylaşıyor, o yönde görsel paylaşımlarda bulunuyor, hatta ve hatta o yönde gıdalar tüketiyor ve o yönde giyiniyoruz. Tabii bütün bunları yaparken tabiri caiz ise kendimize ve topluma sosyal tacizde bulunuyoruz. Örnek verecek olursak toplumumuzda misafire bile gösterilmesinin ayıp olarak karşılanacağı yatak odamızı sosyal medyada cesurca yüzlerce binlerce hatta milyonlarca insanla paylaşabiliyoruz. Kendi evimize bir kere bile girmemiş, belki sadece yakınlık derecesi olarak merhaba dan öteye gitmediğimiz insanlar yatak odasındaki bazamızın rengini, halılarımızın modelini, perdelerimizin desenini ,yemek masamızı hatta yemek tabaklarımızın desenini dahi bilebiliyor. Sizce bu ne kadar doğru? Ne kadar etik ?
Bizimle sosyal medyada etkileşim halinde olan diğer bireyler sizce bu durumu nasıl algılıyor? Mesela bir diğer örnek ;”Hanemize hayırlı olsun’’ ‘Hayırlısı ile Kurbanımızı kestik’ “Hayırlısı ile Evimizi aldık” gibi başlıklarla yaptıklarımızı paylaşıyor kıyısına köşesine ise “Allah kabul etsin” “Allah güle güle oturmayı nasip etsin” “Bize hayırlı olsun” gibi iyi dilekler ekliyoruz. Halbuki türk toplumunda “bir elin verdiğini, diğerini görmez” anlayışı hakimdir. Bir mal veya hizmet satın alana, bir makam veya mevkiye sahip olana, hayatında olumlu veya olumsuz bir değişiklik veya yenilik yaşayana iyi dileklerde bulunulur. Ancak bizler kendi aldığımız aracımızı kendimiz hayırlı olsun dileyerek paylaşım yapıyor, kendi yaptığımız hayrı kendimiz” Allah kabul etsin” diyerek paylaşıyor, kendi hastalığımıza kendimiz “geçmiş olsun” diyor, kendi tükettiğimiz soframızı çekerek kendimize “afiyet olsun” dileyerek paylaşım yapıyoruz. Aslında bütün bunları yaparak kendimizi pazarlıyor, hedef kitlemize ve topluma “Bende buradayım” mesajı vererek toplumda kendimizi kabul ettirmeye çalışıyoruz.
Ve maalesef bütün bunları yaparken çevremizdekileride etkiliyor, tabiri caiz ise sosyal medya yobazlığımıza başkalarını da özendiriyoruz. Bu yozlaşma toplumu bir arada tutan gelenek ve göreneklerimize, milli ve manevi değerlerimize, birey ve toplum ilişkisine ne boyutta zarar verir? Bu tahribat ne zamana kadar devam eder? Bu cenderenin içinden Anadolu insanı nasıl ve ne zaman kurtulur? Gibi soruların cevaplarını ise siz değerleri okurların takdirine bırakıyorum.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.