Bugün seyahat etmeye kalksak 2691 mil uzakta, gönül coğrafyamızda ise 1 cm’den daha yakın olan, Türk-İslam Dünyasının kanayan yarası, Sessiz çığlıkların, hıçkırıkların, zulmün, insanlık dışı muamelenin başkenti, öksüz ve yetim kalmış kadim Türk Yurdumuz Doğu Türkistan...
Günümüzde Sincan Uygur Özerk Bölgesi olarak adlandırılan Asya Kıtası’nın tam ortasında bulunan bu bölge Çin denetimine tabii siyasi kavram olarak Doğu Türkistan olarak adlandırılan ve Uygur Türklerinden oluşan özerk bir bölgedir.
Doğu Türkistan Komünist Çin Hükümeti tarafından 1949 yılından itibaren hakimiyet altında tutuluyor. Çin’nin farklı bölgelerinde ve Sincan bölgesinde farklı zamanlarda gerçekleşen terör saldırılarından Uygur Türklerini sorumlu tutan Çin Hükümeti “Teröre karşı halk mücadelesi” adı altında yeni bir süreç başlatıyor. Bu süreç ile beraber Uygur Türklerine yönelik Kültürel ve Dini kısıtlamalar başlıyor ve gün geçtikçe bu kısıtlamalar Uygur Türkleri tarafından işin içinden çıkılamaz bir hale geliyor.
Çin Hükümetinin sistematik baskı ve asimilasyonları ile insan hakları ihlallerine, etnik ve kültürel ayrımcılığa maruz kalan, soykırım derecesinde olan politikaları ile Çin hükümeti Doğu Türkistanlılar için adeta bir zulme dönüşmeye başlıyordu. Erkeklerin sakal bırakması, Düğün vb eğlence veya kutlamalarda alkol kullanımına zorlanılması, kadınların uzun kıyafet giymesinin yasaklanması, Cuma namazına gidenlerin kayda alınıp fişlenmesi, tüm Müslümanları dini inkar ettiklerini beyan eden bir belge imzalamaya mecbur etmeleri, Uygurlu kadınları düzenli olarak hamilelik kontrollerine tabii tutması, birçok Uygurlu kadının baskıdan dolayı kürtaj yapmaya zorlaması, Uygurlu ailelerin evinde zorla misafir edilmesi için görevlendirilen ‘kuzenler’ adı verilen bir oluşumla son mahremiyet alanı olan Uygurların evlerinin kontrol altına alınması, Kuzenler adlı memurların görevlendirildikleri evlerde Müslümanlıkta helal olmayan “Han Yemeği”ni vb yemekleri zorla yaptırıp Uygurlu ailelere yedirmeleri, Erkekleri gözaltına alınan Uygurların evlerine erkek memur görevlendirmeleri ve bu memurların cinsel taciz ve tecavüzde bulunmaları iddiaları, Türkçe konuşmanın, Türkçe şarkı söylemenin, Türkçe kitapların okunmasının yasaklanması, Dini kitapların yasaklanması, Çin komünist partisine zorla sempati duymaları ve partiye üye olmaları konusunda baskı yapılması vb uygulamalar ile beraber belki daha aklımızın ucundan bile geçmediği veya ulusal basında yer edinmeyen nice politikalar izleniyor. Ve bu politikaların tabiri caiz ise işkence ve insanlık dışı muamelenin belkide tarihte eşi benzeri görülmemiş boyutlara taşındığı adres: ”Çin Eğitim Kampları” Çinlileştirme amacı ile kurulan bu kamplarda yüzbinlerce Müslüman Uygur Türkleri ve diğer etnik azınlıkta bulunanlar tutuluyor.
Küresel medya ve basına, O kamplardan kurtulup ülkemize veya başka ülkelere göç eden soydaşlarımızın anlattıklarına baktığımızda ise facianın boyutu neredeyse tam anlamıyla ortaya çıkıyor. Düşünün kilometrelerce uzakta, belkide birçoğumuzun haritadan konumunu bile göstermekten aciz olduğu, yüzbinlerce ortak kelime kullandığımız, duygu ve düşüncelerimizi sevincimizi hüznümüzü dualarımızı aynı dilde telaffuz ettiğimiz, aynı gökyüzüne baktığımız, aynı soydan geldiğimiz özümüz canımız kanımız kan ağlıyor.
Peki bizler ne yapıyoruz? “Elimizden bir şey gelmez ki” dediğinizi işitir gibiyim. Gelir dostum gelir… Neler neler gelir. İman varsa imkan da vardır. Hz. Ali (R.A.) efendimizin, “Bir zulme engel olamıyorsanız onu herkes duyurun” sözünü kendimize şiar edinirsek yeryüzünde yaşanan bu cehenneme bir damla da olsa su serpmiş olmaz mıyız? Bir Müslüman’ın en büyük silahı, dayanağı dua değil midir? Müslüman’ın Müslüman’a duası makbul değil midir? Namazlarımızın ardından evlatlarımız, anne ve babalarımız, mallarımız mülklerimiz, sağlığımız için ettiğimiz duaların kıyısına köşesine Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi de sığdırmak külfet midir? Belki bir gün aynı duruma bizlerin de maruz bırakılmayacağının garantisini kim verebilir? Yaşanan bu zulümden dolayı üzerimize vebal almadığımızı, sorumlu olmadığımızı hangi alim söyleyebilir?
Değerli okurlarım, sizlere şu sözlerle veda etmek istiyorum; “Eğer İslam Dünyası Müslüman arıyorsa Doğu Türkistan Müslüman’dır. Eğer Türk Dünyası Türk arıyorsa Doğu Türkistan Türk’tür. Eğer insanlık insan arıyorsa, Doğu Türkistan’da katledilen insanlıktır.”
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.