
Aydın’ın Koçarlı ilçesi Yeniköy Mahallesi’nde çiftçiler, Büyük Menderes Nehri kıyısında bir araya gelerek su adaletsizliğine dikkat çekti. Barajlardaki su seviyesinin yetersizliği nedeniyle tarımsal arazilere parsel bazında kısıtlı su verilmesini protesto eden üreticiler, "Yarım su, yarım ürün" diyerek yetkililere çağrıda bulundu.
“ADALETLİ BİR PAYLAŞIM YOK”
1990’lı yıllardan bu yana çiftçilik yapan Metin Bayram, her yıl su sorunu yaşandığını belirterek, suyun adaletsiz dağıtıldığını ifade etti:
“1994’ten beri çiftçilik yapıyorum. Her yıl aynı sorunlarla boğuşuyoruz. Şu an en büyük sıkıntımız su. Adaletli bir paylaşım yok. Kimin suladığı, kimin sulamadığı bile belli değil. Yukarı taraflarda yoncalar, darılar sulanıyor; bizim aşağı tarafta ise pamuk için insanlar su bekliyor. En önemli ekim ürünümüz pamuk ama onu bile ekemiyoruz. Tarlayı icarla aldık, parasını verdik. İcar sahibi ‘beni ilgilendirmez’ diyor. Ne ekeceğimizi bile bilmiyoruz. Ziraat odaları ne iş yapar, biz anlayamıyoruz. Kimse gelip bize bir şey sormuyor. Toplantı yapılmıyor. İl tarım, ilçe tarım bizimle ilgilenmiyor. Biz çiftçiler olarak çağrılmalı, konuşulmalı. Kendi kendilerine toplanıp karar alıyorlar. Bunu da anlayamıyoruz. Yağmur yağarsa kurtuluyoruz; yağmazsa ne yapacağımızı bilemiyoruz.”
Bayram, suyun Büyük Menderes Nehri’nden boşuna aktığını vurgularken, küçük çaplı baraj sistemleriyle bu suyun tutulabileceğini ve binlerce dönüm arazinin sulanabileceğini söyledi:
“Almanlar diyor ki; ‘Bu su buradan akar, Türkler bakar.’ Şu köprülerin altına bir kapak sistemi kurulsa bu su tutulur. Bin, iki bin dönüm pamuk sulanabilir. Ama o da yok. Almanlar olsa engellerdi, baraj kurarlardı.”
“SORUN KURAKLIK DEĞİL, PLANSIZLIK”
Yeniköy Mahallesi’nde 15 yıldır çiftçilik yapan Ramazan Altındiş ise yaşanan sorunun yalnızca kuraklıktan değil, plansızlıktan kaynaklandığını vurguladı:
“Yaklaşık 15 yıldır bu işi yapıyorum. Atadan kalan bir meslek. 3-4 yıldır kuraklıkla değil, plansızlıkla boğuşuyoruz. Bu yıl Aralık ayında Menderes taştı, çok ciddi yağış aldık. Yukarıda kalan bölgeler 3, 4 hatta 5 su alabiliyor. Biz ise %50 sulu tarım, %50 kuru tarıma mecbur bırakılıyoruz. Bu büyük bir adaletsizliktir. Bu sistemin denetimi yok, cezalar uygulanmıyor. Biz aile çiftçisiyiz. Tarlayı ikiye bölüp bir tarafına kuru, diğer tarafına pamuk ekemeyiz. Alternatif ürünümüz yok. Pamuğu keyfimizden ekmiyoruz, başka çaremiz olmadığı için ekiyoruz. Üstelik pamuğun da kazancı yok. 25 liraya satıyoruz, ama maliyetler belimizi büküyor.”
Altındiş, devletin çiftçilere destek vermesi gerektiğini de sözlerine ekledi:
“Derin kuyu açıyoruz, artezyen çakıyoruz ama bunlar maliyetli işler. Devletin bu konuda desteklemesi, Ziraat Bankası borçlarını ertelemesi, TARSİM’in devreye girmesi gerekiyor. Bizim şu an afet bölgesi ilan edilmemiz lazım. Devletimizden bu konuda yardım bekliyoruz.”
“ZİRAAT ODALARI SADECE KUTLAMA MI YAPAR?”
Yaklaşık 150 dönüm arazide tarım yapan Yalçın Altındiş ise çiftçilerin zor şartlarda üretim yapmaya çalıştığını belirtti. Devlet Su İşleri’nin (DSİ) %50 sulu, %50 kuru tarım uygulamasının üreticileri daha da zor duruma soktuğunu söyledi:
“Yıllardır bu işle uğraşıyoruz. Girdiler çok yüksek, ürün fiyatları çok düşük. Şimdi buna bir de kuraklık eklendi. Devlet Su İşleri’nin belirttiği gibi %50 kuru tarım, %50 sulu tarım mümkün değil. Ziraat odaları neden var, bunu anlamıyoruz. Sadece ÇKS işlemleri ve çiftçiler gününü kutlamak için mi? Bugün bize destek olmaları gereken günler. Bizi temsil etmeleri, Devlet Su İşleri’yle bu konuda muhatap olmaları gerekiyor.”
Altındiş, gençlerin bu şartlar altında çiftçiliğe yönelmediğini vurgulayarak, suyun tüm ovaya adaletli bir şekilde dağıtılması gerektiğini söyledi:
“Gençler çiftçiliğe yönelmiyor, çiftçilik yaşları giderek yükseliyor. Bu şartlar altında yönelmeleri de mümkün değil. Biz umudumuzu kaybetmek istemiyoruz. Bu yanlıştan dönülmesini, suyun Aydın’dan Söke’ye kadar adaletli dağıtılmasını talep ediyoruz.” (SELİME AYDEMİR)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.