
Aydınspor’u konuşmak istiyorsun. Germencikspor’u yenerek Süper Amatör Lig’de şampiyon olan Aydınspor’u övmem; Kadıköy’de Fenerbahçe’yi 6-1 yenen Aydınspor’a, o muhteşem kadroya, teknik heyete ve Efsane Başkan Mukan Perinçek ve yönetimine saygısızlık olur.
Sevinmemi bekliyorsun. Aydınspor adının bugün bu durumda olmasının sebebi olan, bugüne kadar yapmadıkları kötülük (kamuoyu biliyor) kalmayanlarla birlikte sevinmem terbiyesizlik olur.
Mukan Baba’ya saygısızlık etmem, edenlere de mutlu işler dilerim. Aydınspor üzerinden imaj ve imar inşa etmeye çalışanların bugüne kadar ballı tekliflerine, türlü baskılarına rağmen hırsızlıklarına, yolsuzluklarına ve suçlarına ortak olmadığım gibi bu terbiyesizliklerine de ortak olmam. Olmak isteyene de iyi şeyler dilemem.
Gel, biz seninle okura “Tezgahtar Nebahat”ı anlatalım; olur mu?
Ahmet Kaya’nın “Başım Belada” albümünden bir parçası, hareketli şarkıları arasında dinlemesi keyifli olanlardandır. Türk sinemasının kült eseri Şoför Nebahat’le yarışır.
Bizim size bugün anlatmaya çalışacağımız ve zaman zaman süreç içerisinde örneklendireceğimiz “Tezgahtar Nebahat”, siyasi bir kişilik. Neden kendisine “Tezgahtar Nebahat” denmiş, bu unvanı nasıl elde etmiş, neler yapmış; tek tek ortaya dökeceğiz.
Tezgahtaki Nebahat, ilçede orta halli bir ailede dünyaya geliyor. Küçük yaşlardan başlayarak çok büyük hayaller, çok büyük hedefler koyuyor önüne. Babası, ailesini geçindirecek kadar bir gelir elde ediyor; beş senede bir kıratın arpasını vermek için sandığa gidiyor. Ailenin siyasi bağlantısı, beş senede bir kıratın arpasını vermek kadar. Ancak Nebahat o kadar hırslı, o kadar arzulu, o kadar istekli ki ne babasının eve getirdikleriyle yetiniyor ne de kendisinin kazandıklarıyla.
Okul hayatı, üniversite hayatı ve eğitim sürecini daha sonra ele alacağız. Eğitim hayatını tamamlayan Nebahat, bölgenin zengin sayılabilecek bir ailesinin şirketinde işe başlıyor. Şirkette işe başlama süreci ve oradaki çalışmaları hakkında yine daha sonra detaylı bilgi vereceğiz.
Şirkette çalıştığı süre içinde ailenin oğluyla yakınlık kuruyor, evlenmeye karar veriyorlar. Ailenin oğlu, şirketin olanakları, Nebahat’ın çocukluktan beri hayalini kurduğu yaşam kalitesinin ta kendisi. Aile, Nebahat’a karşı çıkıyor; evlenmelerine izin vermiyor. Onlar da dünyanın öbür ucundaki bir ülkeye giderek evleniyorlar. Gittikleri ülkede karı-koca, Yahudi bir işverenin yanında işe başlıyorlar. Nebahat tezgahtarlık yaparken, kocası getir-götür işlerine bakıyor. Yahudi işveren, Nebahat’ı ve kocasını öyle ağır işlerde çalıştırıyor, öyle eziyor ki canlarından bezdiriyor.
Yahudi işveren, insanlara tepeden bakan, herkesi kendine köle gören, insanlara sinek kadar değer vermeyen, tüm insanları işini büyütmek, yürütmek ve görmek için birer araç olarak düşünen biridir. Dostlarını, müşterilerini bir çırpıda satabilecek kadar para için her şeyi yapabilen biridir.
Tezgahtaki Nebahat ile kocası, bu işverenin yanında uzun yıllar çalıştıktan sonra ülkeye geri dönerler. Aile, çocuk olduğu için onları kabul etmiştir. Ailenin siyasi ve ekonomik gücüyle Nebahat’ın önünde bir anda siyasetin kapıları açılır. Babasının beş senede bir kıratın arpasını vermek için evin içinde konuştuğu siyaset, Nebahat’ın çok hoşuna gitmekteydi. Eline büyük bir fırsat geçmişti.
Siyasetin kapısından içeri hızlı bir giriş yapan Tezgahtar Nebahat, Yahudi iş adamından ne öğrendiyse siyasi hayatında onu uygulamaya başladı. Ülkesinden çok uzakta, dünyanın öbür ucunda başladığı tezgahtarlığa siyaseten devam etme kararı aldı.
Kötülükle yoğrulduğu, hileyle, kumpasla ticaret yapmayı öğrendiği, iftirayla, yalanla, hakaretle iş çözmeyi bildiği için siyasette de aynı yöntemleri kullanmaya başladı. Her türlü tezgâhın, kumpasın içinde Tezgahtar Nebahat yer alıyordu. Kendi milletvekillerine yapılan kumpaslarda, kendi belediye başkanlarına açılan tezgâhlarda, kendi genel başkanına yapılan saldırılarda hep o vardı.
Kendi konumunu korumak için yapmayacağı kötülük, açmayacağı tezgâh, kurmayacağı kumpas yoktu. Tezgahtar Nebahat’ın yaptığı aşağılık hareketleri gören insanlar şöyle söylüyordu:
“Kasnak yuvarlandı, elek oldu. Eski sekreter Melek oldu...”
Tezgahtar Nebahat, bu sözleri duydukça neşeleniyor, Yahudi iş insanının yolunda olduğunu daha iyi anlıyordu. Onun için namus, şeref, haya ve onur kavramları yoktu. Tamamen sonuca odaklı bir ahlak anlayışı vardı. Sonuca ulaşmak, istediğini elde etmek için para, namus, ahlak... Her şey karşı tarafa sunulabilirdi.
Yolsuzluk, usulsüzlük kanına işlemişti. Siyasetten elde ettiği tüm gücü yolsuzluk ve hırsızlık için kullanıyordu. Kendisine çok yakın olan bir iş insanı şöyle diyordu:
“İki gün üst üste haram yemezse karnı ağrır, başı döner, ishal olur.”
Aklınıza hayalinize gelmeyecek yöntemler kullanıyordu. Ailece evinde ağırladığı misafirlerinin sevgilileriyle, eşleriyle özel anlarını kameralara kaydedip, daha sonra kritik anlarda bu görüntüleri önlerine koyuyorlardı.
Özel görüşmelerde yakalarına taktıkları bronz rozetlerin içindeki gizli kameralardan o anları kaydedip, insanları devlet büyükleri aleyhine konuşturuyor; sonra da bu kayıtları devlet büyüklerine sunuyorlardı.
Kafalarına göre insanları takip ettiriyor, dövdürüyor, hakaret ettiriyor; dönemin ihtiyaçlarına göre sosyal medyada, basında, medyada ellerinin altındaki aparatlar vasıtasıyla insanlara itibar suikastı yaptırarak kendilerine biat ettiriyorlardı.
Ultra lüks bir hayat yaşıyor, ama dışarıda fakir-fukara edebiyatı yapıyorlardı. İnsanlar onlar için birer sinekti. Kullanıp atmayacakları kimse yoktu.
Tezgahtar Nebahat, siyaseten ve ekonomik olarak önemli bir konumda olmasına rağmen para için hırsızlığa, yolsuzluğa arsızca devam ediyordu. Tüm bu işlerin eşinin kontrolünde olduğunu iddia edenler vardı. Ancak Nebahat, bir gün eşiyle problem yaşayabileceğini düşünerek kendi dünyalığını kuruyordu.
Başında bulunduğu kurumun önemli gelir kaynaklarından biri imardı. İmar işi demek, komisyon demekti. Tezgahtar Nebahat, yanına aldığı çırakla paranın içine gömülüyordu. Racona göre bu yolsuzluk işlerinde para nakit dönüyordu. Geçmişte ülkede kalkışma yapan hain bir ekibin mensubuna şöyle demişti:
“Yolsuzluk, hırsızlık işlerinde parayı nakit alacaksın. Hesaptan hesaba olmaz. İz bırakmayacaksın.”
Tezgahtar Nebahat, hain kalkışmanın akıl hocasından aldığı bu taktiklerle hırsızlığa, yolsuzluğa gömülmüştü. Elinde çok büyük miktarda nakit birikiyordu. Bu paraları ancak gayrimenkul alımıyla eritebiliyordu. Öyle de yapıyordu. Gelen nakit o kadar çoktu ki görgüsüzlük ve çocukluktan gelen eksiklik nedeniyle bir kuruşunu bile kimseyle paylaşmıyordu.
Hırsızlık ve yolsuzluktan elde edilen nakit para, bazen şirket üzerinden, bazen şahsi olarak gayrimenkul alımlarıyla değerlendiriliyordu. Tezgahtar Nebahat’ı görenler, “Bu ne kadar zengin bir aile, bu işlere tenezzül etmez,” diyorlardı. Bu yüzden yapılan yolsuzlukların boyutu her geçen gün artıyordu.
O kadar para, o kadar yolsuzluk vardı ki, para transferinden en yakın adamının kendi evine gönderdiği milyonlardan haberi bile olmuyordu. En yakın adamı eşini boşayınca, eski eş “şeker çuvallarını” ortaya döküyordu.
Peki, Tezgahtar Nebahat paraları nerede saklıyordu? Evlerinin altına yaptırdığı gizli bölmelerde. Hiçbir parayı Türk lirası olarak almadığı için gelen tüm paraları, malikanesinin gizli bölmelerinde muhafaza ediyordu. Bu bölmelerde, çelik kasalar içinde saklanan dövizlerle paranın izini sürmek mümkün olmuyordu.
Tezgahtar Nebahat’in eşi ise ciddi bir tarihi eser meraklısıydı. Bu alanda da dönen tezgâhları, aşağılık işleri ilerleyen zamanlarda tek tek anlatacağız.
Böyle bir tezgâhı, böyle bir kumpası, böyle bir para akışını, böyle bir hırsızlığı, yolsuzluğu, ahlaksızlığı “Yahudi’nin çırağı” Tezgahtar Nebahat’ten başka hiç kimse bu kadar sistematik yapamazdı.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.