Bu hafta çok fazla bilinmeyen ama tarihiyle çok fazla bilgi içeren bir kentten bahsedeceğim. Aslında görmesi gereken ilgiyi her zamanki gibi görmeyen bir kent burası. Bizler ne yazık ki sahip olduğumuz güzelliklerin farkında değiliz bu sanırım böyle yerlerin çok fazla olmasından kaynaklanıyor. Öyle ki bugün Almanya’da bu güzelliklerin yüzde birine bile sahip değilken bizde ki eserlere bizden fazla sahiplenip kendilerine pay çıkarıyorlar. Bunu rakamlarla açıklamak gerekirse; Almanya’da müze sayısı 6 bin 501 iken bizde bu sayı sadece 295. Ne gerek var müze kurmaya değil mi ondan biz avmlere yüklenelim baksanıza sayısı şimdiden müzeleri geçmiş durumda (347). Vahşi kapitalizme bu kadar fazla çanak tutarken işsizliğin tavan yaptığı bugünlerde neden kültüre önem verelim ki? Çünkü Avrupa Rönesansı, avmler ile gerçekleştirdi zaten. Her neyse.
(FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN)
Magnesia, Aydın İli, Germencik İlçesi, Ortaklar Mahallesi'ne bağlı Tekinköy sınırları içinde, Ortaklar - Söke Karayolu'nda yer almaktadır. Magnesia’ya, ya İzmir - Aydın Karayolu'ndan, Selçuk üzerinden; ya Aydın’dan, Germencik üzerinden, ya da Söke üzerinden gelinebilir. İzmir'den tam 100 km, Ortaklar'dan 4 km, Söke'den de 16 km uzaklıktadır. Otoyolu tercih edenler, Bodrum – Söke çıkışında, Ortaklar yönüne döndüklerinde 1,5 km sonra Magnesia’ya gelmiş olurlar.
Belki de çoğu zaman önünden geçip sadece tel örgülerle çevrili yere acaba nedir diye bakıp öylece geçmişsinizdir. Dışarıdan çok fazla bir şey görünmüyor bu yüzden fazla ilgimizi çekmiyor ama biraz içine girerseniz sizleri ne harika yapıların beklediğini kısa sürede farkına varabilirsiniz.
Magnesia, gönül rızası ile Büyük İskender’le birleşene kadar (M.Ö.334) Perslerin yönetiminde, daha sonra da onun komutanları tarafından kurulan Hellenistik dönem krallıklarından, önce Seleukos Krallığı'nın (M.Ö. 240), daha sonra da Bergama Krallığı'nın (M.Ö. 189) hâkimiyetindeydi. Bu yıllar kentin en görkemli dönemleriydi. Kent, Priene, Ephesos, Tralleis üçgeni arasında ticari ve stratejik açıdan önemli bir konumdaydı. Bu yıllarda Miletos ile yaptığı savaşı kazanan Magnesia'nın, sınırlarını Miletos ile komşu olacak şekilde Hybandos Nehri'ne kadar genişlettiğini yine bir yazıttan öğreniyoruz. M. Ö. 133 yılında Bergama Krallığı'nın vesayet yoluyla Roma İmparatorluğu'na bağlanmasıyla Magnesia da Asia eyaleti olarak adlandırılan Anadolu’daki Roma kentlerinden biri haline geldi. M. Ö. 87 yılında Pontus Kralı 4. Mithradates’e direnerek, Roma'ya bağlılığını kanıtlayan kenti Sulla bağımsızlıkla ödüllendirdi. Roma döneminde Magnesia’nın nüfusu daha da artmış ve kent, sur sınırlarının dışına taşıp Gümüşçay’ın karşı kıyısında da yayılarak genişlemiş olmalıdır. Magnesia’nın kendisini 3. Gordianus (M.S. 238–244) dönemine ait bir sikke üzerinde Asia’nın 7. kenti olarak nitelendirmesi belki de bu büyümesiyle bağlantılıdır. Magnesia’nın bu görkemi 262’de Ephesos ve Priene gibi Gotlar tarafından yakılıp yıkılmasıyla sona ermiş gibi görünüyor. Kent, M. S. 620–630 yıllarında Pers Kralı II. Hüsrev’in (591–628) ordularının akınlarına karşı koymak üzere Artemis kutsal alanı çevreleyen surun içine çekilmişti. Magnesia 12. yüzyılda bir Bizans kenti ve piskoposluk merkezi olarak geçmektedir. Kentin 1300’lerden sonra Aydınoğulları Beyliği'nin hâkimiyeti altına girdiği, daha sonra karşılaştığı nehir taşkınlarının getirdiği hastalıklar sonunda da terk edilmesiyle ortadan tamamen kalktığı anlaşılmaktadır.
Kentin Yapıları :
ARTEMİS KUTSAL ALANI
Ortaklar-Söke Karayolu’ndan Magnesia Antik Kenti'ne doğru gelenler ilk olarak Artemis Kutsal Alanı’na ait kalıntıları görürler. Burası Magnesia’nın en önemli kalıntılarına ev sahipliği yapmaktadır.
Genel Tuvalet (Latrina)
Artemis Kutsal alanının kuzey stolarının arkasında yer alan mekanlardan birinin daha sonralı genel tuvalete dönüştürülmüştür. İki mekandan oluşmaktadır. Havuzlu ön odaya kuzeydeki kapıdan girilir. Batıdaki kapıdan tuvaletin bölümüne geçilir. İki çeşmesi, temizlenmek için temiz akarsu kanalları, kullanım için delikli oturma sıraları ve altlarında atıkların yapı dışına ulaşmasını sağlayan eğimli kanalizasyonu olan genel tuvaleti, 32 kişi aynı anda birlikte kullanıyordu. Tuvaletten çıkarken de mermerden geçen temiz suyun başında ise çeşitli yağlar ve güzel kokuların bulunduğu kaplar vardı. Burada tam anlamıyla temizlenip güzel kokular sürülüp işlem tamamlanmış olurdu.
Agora (Çarşı)
Propylon ile dört tarafı stoalarla çevrili bir meydana girilmektedir. Agora meydanının ölçüleri Humann tarafından, ön sütunlar arasında, kuzeyde 99.10 güneyde 95.10 m; doğuda 188,20, batıda 188,15 m olarak verilmektedir. Humann’ın ~18.000 metrekare genişliğindeki meydanın çeşitli yerlerinde yaptığı sondajlar zamanla dolmuş olduğundan, bu konuda bir fikir edinebilmek amacıyla 1999 yılından bu yana sürdürülen kazılarda meydanın Propylon'un hemen batısındaki kalan bölümü ortaya çıkarılmıştır. 22 x 63 m boyutlarındaki ~1400 metrekare boyutlarındaki bu alanda dik köşeli blokların taban döşemesi olarak düzgün sıralar halinde yerleştirilmiş oldukları görülmüştür.
Theatron (Seyir Yeri)
1985 yılında kazısına başlanan Theatron’da 2004 yılına kadar aralıklarla kazı ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirilerek yapı ile ilgili çalışmalar sonuçlandırılmıştır. Tiyatro planlı bir yapı olmasına rağmen podyumunun ortasından cavea’ya giriş bölümü ve yanlardaki proedria’lar nedeniyle bilinen diğer tiyatrolardan ayrılan bir yapıdır. Bu özelliğiyle “theatron”, “izleyici yeri” olarak adlandırılmıştır. Kent Tiyatrosu’nun güneyinde yer alan yapının kesin işlevi bilinmemekle birlikte, bir diğer önemli özelliği de bitirilmemiş olmasıdır. Temellerindeki ve mermer bloklarındaki işçilik aşamaları yapının bitmemiş olduğunu kanıtlamaktadır. Yedi kerkisli, çift diazoma’lı ve yaklaşık 4 bin 700 kişilik bir yapı olarak planlanmış olduğu varsayılmaktadır. Magnesialılar burada festivallerini gerçekleştirirken manzaradan da ödün vermemişlerdir. Ama ne yazık ki bu görsel şölen yeri heyelan sebebiyle tamamlanamıştır.
Stadyum
Geldik en mükemmel yapıya böyle bir yapı Türkiye’de başka yok .
Kentin güneybatısında, kuzey-güney doğrultusunda uzanan iki tepenin arasına yerleştirilmiştir. Yapıdaki ilk çalışmalar 2004 yılında başlatılmıştır. Podyum cephesinde kabartmaların yer aldığı, 11 adet kerkis’ten oluşan, kerkislerde proedria sırası bulunan ve çift diazomalı olarak planlanmış yapının doğu uzun kenarının güney yarısı ile sphendone’nin bir kısmı bugüne kadar yapılan çalışmalarla açığa çıkartılmıştır. Yapının spina bölümüne geçiş, arena’da gerçekleştirilen yarışlarda start yapısı olarak da kullanıldığı hyspylex sisteminden anlaşılan bir Giriş Yapısı (?) ile sağlanmaktadır. Bu yapının da kalıntılarının büyük bir bölümü yapılan kazı çalışmaları sunucunda ortaya çıkartılmıştır.
Yaklaşık 30 bin kişilik ve tümü mermerden yapılmış bu stadyumun bir bölümü ortaya çıkarılmıştır fakat bu haliyle bile Türkiye’de ki en iyi stadyumun burası olacağı hiç şüphesizdir. 25 oturma sırasından oluşan stadyumun yüksekliği, arkasındaki 3 katlı galeriyle birlikte daha şimdiden 36 metreye ulaşmıştır. Stadyum, şimdiye kadar örneği bilinmeyen bir özelliğe sahiptir bu da, oturma sıralarıyla arenayı ayuran podyumun ön duvarının kabartmalarla kaplı olmasındır. Her oturma sırasında beşer kabartma yer almaktadır.
Bu da tüm oturma sıraları açılabilirse ve eğer kabartmaların tümü korunmulsa, 125 kabartmadan oluşan bir sergiyle karşılaşacağız anlamına geliyor. Kabartmalarda, stadyumda yapılan yarış ve oyunlarda kazananlara verilen ödüllerde yer almaktadır. Ayrıca oturma sıralarının çeşitli kentlere ayrılmış olduğu da ortaya çıkmaktadır. Günümüzde ki ‘kombine bilet’ uygulamasının ya da rakip takımlara belli yerlerin ayrılması gibi uygulamalarının o dönemde yapıldığı anlaşılıyor. Bu rakip kentler arasında Efes, Pergamon, Smyrna’nın yerleri şimdiden saptanmış durumda. Bu önemli stadyumun az da olsa bir sponsora ihtiyacı var. Misal super lig takımlarından biri ya da daha fazlası sponsonsor olması demek buranın eski ihtişamına kavuşup o güzel olimpiyatların tekrar gerçekleştirilebilmesi demek. Hayali bile çok güzel. Saygıdeğer Orhan Hocamın dediği gibi Nasıl IX. sırasında ‘Efeslilere’ yazıyorsa, ben de kazı başkanı olarak bu sıralardan birinin önüne ‘Çarşı’ yazılabileceğini gözümde canlandırıyorum.’
Sanırım son günlerde, -koyu bir Beşiktaşlı olarak- şahid olduğum en güzel hayal.
Gezilmesi görülmesi gereken ama gene gösterilmesi gereken ilgiyi görmeyen bir kent Magnesia. Saygıdeğer okuyucular yaşadığınız toprağın her yerinden tarih fışkırıyor öyle sıradan bir tarih de değil. Dünya’da eşi benzeri olmayan yapılar ve eserlere ev sahipliği yapıyor bu coğrafya. Tarihimize sahip çıkalım Avrupanın esiri olmayalım. Saygılarımla..
"eram quod es eris quod sum", "ben de senin gibiydim, sen de benim gibi olacaksın." (Eski bir Mezar Taşı yazıtı) (EMRAH KARAÇAYIR)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.