
AYESOB Başkanı Selahittin Çetindoğan, hakkında 7 yıl 9 ay 22 gün kesinleşmiş hapis cezası olan ve şu an nerede olduğu bilinmeyen AYESOB Eski Başkanı Hulusi Akşit'le ilişkisi hakkında bilinmeyenleri anlattı. Özel yaşamını Denge'yle paylaşan Çetindoğan, "Benim için 'Selahittin, Hulusi Akşit'in kuklası' denildi, ama o iş öyle değil. Bana kimse kanunsuz iş yaptıramaz" dedi.
Aydın'da Hulusi Akşit’in seçtiği adam olarak bilinen, Aydın Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (AYESOB) Başkanı Selahittin Çetindoğan ile sohbetimizde, bambaşka biriyle karşılaştık. Oturduğu koltuğu taşıyabilen, donanımlı, kendini yetiştirmiş biri… Ama her şeyden önce birleştirici! Öyle ki, babasını kaybettikten sonra, öz annesiyle, üvey annesini bile bir araya getirmiş. Çetindoğan, “Öküz öldü ortaklık bitti” diyerek birlikte sohbet etmelerine, birbirlerinin evlerine gidip gelmelerine, telefonlaşmalarına vesile olmuş.
Sık sık ‘Birleştirici olacağım’ diyen ve bu yönünü Birlik’te de sıklıkla kullanan Çetindoğan’ın sıcak ve içten tavırları çoğu zaman AYESOB Başkanı unvanını bile unutturuyor, ama öyle bir an da geliyor ki, asla değerlerinden taviz vermeyen sert biri de çıkıveriyor karşınıza…
Gazetemiz Genel Yayın Koordinatörü Emin Aydın ve Siyaset Muhabirimiz Erdal Aydın ile Selahittin Çetindoğan’a konuk olduk. Kimi zaman gözleri dolarak duygusallığının, kimi zaman ise kahkahalarının eşlik ettiği röportajımızda ‘Selahittin Çetindoğan kimdir?’i konuştuk bol bol…
-Hulusi Akşit ne yapıyor?
Zaman zaman arıyor, 'Nasıl gidiyor, ne yapıyorsunuz, çok özledim' diyor, biz de 'İyi gidiyor senin bıraktığın yerden devam etmeye çalışıyoruz, çıtanı yükseltmeye çalışıyoruz' diyoruz. Hulusi Abi sevilir veya sevilmez, onu ayrı bir tarafa atıyorum. Türkiye’de marka olmuştur, Türkiye’de isim yapmıştır ve hakikaten idareciliği profesyonelce yürütmüştür. Elbette ki, insanların hatası vardır. O hatalar insanlara söylenmelidir, kimileri söyleyemedi, hep düğme ilikledi. Kaybolduktan sonra o düğme ilikleyenler söylemeye başladı. Yanındayken söylenmeli, o odam burada yoksa laf söyleyemezsin. Çünkü sana cevap verecek durumda değil…
“HULUSİ ABİ’Yİ ÖZLÜYORUM”
-Siz özlüyor musunuz?
Özlemez olur muyum. Kendisini çocukluğumdan beri tanıyorum. Ben çırakken o lokanta çalıştırıyordu. Ben de çıraktım yemek almaya gelirdim. O zamandan tanır beni. Aradan zaman geçti. Ben askere gittim geldim, O da Kahveciler Odası’nın başkanı olmuştu. Eşi de benim müşterimdi. 1993 yılında ben Berberler ve Kuaförler Odası başkanı oldum. O da 1993 yılında birliğe aday oldu. Bana dedi ki 'Gel bakalım ben adayım, beni destekle, seni çocukluğundan beri tanıyorum'. ‘Tamam’ dedim, ama benim yönetimim Nurettin Amcacıydı. Rahmetli Nurettin Gündem’ciydi ve 'Yok Hulusi Abiyle olamayız' dediler. İlk başkan seçildim ve ilk birliğin yönetim kuruluna girdim. 1996’da Hulusi Abi tekrar aday oldu ve tekrar destek istedi. Hulusi Abi kazandı. 1999 yılında tekrar aday olduğunda gene ben listesine girdim. 2001’de de başkan vekili oldum. 2001’den 20 Ekim 2013’e kadar beraber acı tatlı günlerimiz geçti.
Bu binanın yapımında bile beraberdik, geceleri gelir betonunu sulardık. Öyle günlerimiz geçti. Ne olursa olsun özlüyorum.
-Girişteki kitabede en altta sizin adınız var, en üstte Selahittin Çetindoğan yazsa ne olacak?
Benim en büyük isteğim aşağıdaki lokal kısma klinik gibi küçükte olsa pansuman yapan, iğne yapılan, küçük aile hekimliği gibi, tabi prosedürü bilmiyorum. Sağlık müdürü ile görüşeceğiz. Böyle bir şey düşünüyorum. Biz de buradan giderken bir kenara yazsınlar Selahittin başkanlığında da şu yapıldı diye.
"HULUSİ ABİ BÖYLE UYGUN GÖRDÜ"
-Siz Hulusi Akşit’i çok seviyorsunuz. Sizi buraya o bıraktı daha sonra düzen sağlandı ve sorun çıkmadı. Siz şunu diyor musunuz kendinize, 'Keşke Hulusi Abi'nin başına bunlar gelmeseydi de o burada olsaydı, ben olmasaydım'?
Diyorum zaman zaman. Hak etmediği için diyorum. Keşke buradayken deseydi ki ‘Ben çekiliyorum artık, bu kardeşimi yetiştirdim, kardeşimi birlik başkanı yapın’. Öyle deseydi çok daha iyi olurdu.
7 Ocak'ta başkan oldum. 8 Ocak'ta odaya girerken ayaklarım titredi. Neden? Kendisini çok saydığım ve sevdiğim için. Elbette insanların başlarına bir şey gelebilir, seçim kaybedilebilir, ama ne olursa olsun koltukta otururken iki üç gün içeride dolaşıyor gibi hissettim. Daha sonra kabullendim.
'Keşke bunu yaşamasaydı da işinin başında sana bu işi devredebilseydi' diyorlar. Devremedi, ama çok faydası oldu. Ondan ne gördüysek aldık ve buraya kadar getirebildik.
4 sene başkan vekilliğini tek başıma yaptım. Hulusi Abi böyle uygun gördü. Ondan önceki dönemlerde de 2 tane başkan vekilliği oldu, biri bendim, diğeri Coşkun Okay’dı.
“AYDIN’DA FÖN DİYE BİRŞEY YOKTU”
-Başkanlığın dışında neler yapıyorsunuz, nasıl birisiniz, sizi sizden dinleyebilir miyiz?
1969 yılında ilkokula giderken 4’üncü sınıfta çalışmaya başladım. Aslen Yozgatlıyım. Ancak iki yaşında Aydın’a gelmişim. Yani 54 senedir Aydınlıyım. İnsanların doğduğu yer değil, doyduğu yer önemli. İki kızım var. 1969 yılında Aydın’da 4 kuaför vardı. Hüseyin Abi, Ergün Abi, Cuma Mahallesi’nde Aliye Abla, bir de Güngör Abi vardı. Anamız bizi götürdü teslim etti. Ben sabahtan öğleye kadar okula gidiyordum, öğleden sonra da çalışmaya gidiyordum. 5'inci sınıfı bitirdim ve ‘Ben okumayacağım’ dedim, orada çalışmaya başladım. Askere gittim geldim. Ustam İstanbul'da yetişmişti. 'Oğlum buradaki sanatla İstanbul’daki sanat çok farklı, orada kendini yetiştir, Aydın’a dönmek istersen dönersin. Dönmezsen de orada kalırsın' demişti. Ben de İstanbul’a giderek, Nişantaşı’nda çok iyi bir kuaförde işe başladım. Bir ay otelde kaldım, bir aydan sonra da dükkanda yatıp kalkmaya başladım. Akşamları dükkanı temizledim. İstanbul’da da çırak olarak başladım. Çünkü Aydın’da fön diye bir şey yok, orada adamlar fırçalarını ellerinde döndürerek kullanıyorlar. 2 sene çalıştım. İki senenin sonunda Aydın’a dönmeye karar verdim.
“BENİ ZORLA BAŞKANLIĞA SOYUNDURDULAR”
-1981 yılında Aydın’da dükkan açtım. Bugüne kadar da hala mesleğimizi devam ettirmeye çalışıyoruz. 1984’te Berberler Kuaförler Derneği'nin Yönetimi'ne girdim. 1993'te beni zorla başkanlığa soyundurdular ve başkan oldum. Daha sonra birlik yönetimine girdim ve başkan vekili oldum, bu yıl da Birlik Başkanı oldum. Allah utandırmasın, buraya kadar geldik. Ben hep idarecilikte şunu söylüyorum; Ben bir gün burayı bırakıp gittiğimde, benim burada çalıştığım personelim, benim üyelerim, benim dostlarım beni dışarıda gördüklerinde, bana sarılıyorlarsa, o bana yeter.
İŞİNE SEYYAR KUAFÖR OLARAK DEVAM EDİYOR
-İşyeri devam ediyor mu?
Geçmişte dükkanıma zamanla bir ortak buldum, ortakla beraber çalıştım. Fakat ortak bizi batırdı, mahvetti. Bütün borçlarını ben ödemek zorunda kaldım. Bizim şimdi işlerimiz, eski müşterilerimizin evlerine giderek, seyyar olarak devam ediyor. Zaten bütün başkanlıklar oraya döndü gitti.
-Bu sorunun çözümü için birlik başkanı olarak ne önerirsiniz?
En çok gücüme giden çocuklarımı burada yetiştirememek. Keşke çocuklarımı kendi mesleğimde yetiştirseydim de, işyerimi onlara bırakabilseydim, onlar da devam ettirseydi. Sadece bende değil, bütün meslek kollarında bu yaşanıyor.
-Kızınızın biri popüler her halde?
Evet popüler olan okuyor hala, küçük kızım Burçe, İstanbul Üniversitesi Amerikan Dili ve Edebiyatı'nda okuyor. Bu dönem bitiyor. O Ses Türkiye'ye katılmıştı, Hadise'nin grubuna seçildi. İlk elemelerde de kaybetti. O da bir cesarettir ama. Onun için de, bizim için de hem eğlence, hem de anı oldu. Hala mücadele veriyor. Hem okumaya çalışıyor, hem müzikle ilgileniyor.
“23 SENE SONRA AYRILDIK”
-Eşiniz müşteriniz miydi?
‘Kuaförlerde görücü usulü olmaz’ derler, zaten bayanlarla uğraşıyorsunuz, geliyor gidiyor, sevgili olursun falan. Bizde öyle olmadı, görücü usulü oldu. Bir kere dükkanıma geldi. Hoşuma gitti ve anneme söyledim, Köşk'te oturuyordu, annem gitti sonra istedi, Allah nasip etti evlendik, çocuklarımız oldu. Ama biz 23 sene sonra ayrıldık. Ancak ben bu konuda farklıyım, karşılıklı oturarak anlaşarak ayrıldık.
Belki bende de var hata. Kendimi tamamen bu teşkilata verdiğimden dolayı. Gece burada, gündüz burada. Evimi aksattım diye hissediyorum. Ne yaptım, nerede kaybettim diye zaman zaman kendime öz eleştiri yaparım. Bunu yapabilmek çok önemli.
-Aynı anda birçok alanda başarılı olamıyor insan değil mi?
Ne yazık ki olamıyorsunuz. Ben belki burada olmasaydım, bugün çok farklı yerlerde olurdum. İdarecilik insana çok şey kazandırıyor, çok şey de kaybettiriyor. İdareciliğe girdiğimde Ada’da evim vardı, Aydın’da iki tane evim vardı, altımda arabam vardı, çok da iyi bir gelirim vardı. Bugün benim tek bir evim kaldı. Yazlığımı sattım, evimi sattım, arabamı sattım. Böyle bir sistemdeyiz.
-Ada’daki evinizden vazgeçmişsiniz, 17 elemanlı dükkanınızdan vazgeçmişsiniz, eşinizden vazgeçmişsiniz. Sizi burada ne tutuyor?
Buralarda dostluğun haricinde bir şey yok. Dostluk arkadaşlık, idarecileri tanıma. Türkiye’de dost edinme, arkadaş edinme. Buradan bir Tokat Birlik Başkanını arasanız, işinizi görse, ya da onlar birini gönderse ben yardımcı olsam… Bu başka bir şey.
-Cenazenizde çok fazla çelenk konma veya çok kalabalık olmasından başka ne sağlar insana?
Bir de kariyer sağlıyor. Başka bir şey sağlamıyor…
-Eşinizden yeni mi ayrıldınız?
4 sene falan oldu.
-İkinci evlilik var mı?
Yok şimdilik düşünmüyorum, evliliğe fırsatım yok.
“HAYAT YALNIZ GİTMEZ”
-Yani bizim birlik başkanımız bekar mı?
(Gülüyor) Bekarım. Allah yazmıştır bir şey… Ben annemle beraber yaşıyorum. Daha vaktimiz var, kızım okuyor, evlensem, eşimle oturduğumuz bir akşam, deseki ‘Bana yüz lira ver’, ‘yok’ dedim diyelim, aynı anda İstanbul’dan kızım arasa aynı parayı istese ‘tamam’ derim gönderirim, sonra olaya bak…
Ben diyorum ki çocuğumun okulu bitsin, kendi ayakları üzerinde durmaya alışsınlar, ben para göndermeyeyim, o zaman düşünmeye başlayacağım. Çünkü hayat böyle yalnız gitmez. 4 duvar arasına girdiğinizde mutlaka yanınıza biri olsun istiyorsunuz.
“ŞAİRANE YANLARIM VAR”
-Aslında kız çocukları babasına çok düşkündür, paylaşabilir mi kızlarınız başka biriyle sizi?
Benim şairane yanlarım vardır, zaman zaman sosyal medyada paylaşımlarda bulunuyorum. Hemen ‘Baba hayrola aşık mısın yoksa’ diye ararlar. Büyük kızım da pek yok ama küçük kızımda var kıskançlık. Kabul etmeyecek bir durumda. Ama tabiatın kanunu da bu.
-Yaşları kaç kızlarınızın?
Gamze 86, Burçe 91 doğumlu.
“MATEMATİKTEN KORKUMA OKUMADIM KEŞKE OKUSAYDIM”
-Yıl 1969 olsa ve siz ilkokul 4’üncü sınıf olsanız, sahip olduklarınızdan hangilerini alırdınız, hangilerinden vazgeçerdiniz?
Zaman zaman keşke okusaydım diyorum. Ama matematikten çok korkardım. Matematikten korkuma okumadım. Babam çok okumamı istedi. Keşke 81 yılında iş yerimi açtığımda hiç buralara atlamasaydım. Keşke işimin başında olabilseydim. Öyle olsaydı, Aydın’da Kuaför Selahattin olarak çok daha farklı yerlerdeydim. Ne yazlığım ne evim giderdi, belki de üstüne daha farklı şeyler koyardım.
-Ne iş yapıyordu babanız?
Babam itfaiyede çalışıyordu, itfaiyeden emekli oldu, rahmetli oldu. Babam da iki evlilik yaptı. Memleketten önce kendi Aydın’a geliyor, daha sonra bizleri getiriyor. Aydın’da da 5 altı sene sonra ayrılıyor. Benim şu an kaldığım annemle evleniyor.
“20 YIL ÖZ ANNEMLE GÖRÜŞMEDİM”
-Siz üvey annenizle mi yaşıyorsunuz?
Evet üvey annemle yaşıyorum. Kendi annemle de görüşüyorum. Ama kalamıyorum. Kendi annem ekonomik özgürlüğü çok büyük olan bir kadın. Yıllarca Almanya’da çalışmış, o da ikinci evliliğini yaptı ve eşini kaybetti. O biraz özgürlüğü seven bir insandır, onunla pek yaşayamam. Birbirimize gireriz.
Üvey annem beni evlendirdi, askere gönderdi, yaklaşık 20 yıl birlikte yaşadık. O zaman kendi annemle görüşemiyordum, kocası görüştürmüyordu. 20 yıl öz annemle görüşmedim. 20 yılın sonunda eşi öldükten sonra görüşmeye başladık.
Hatta babam öldükten sonra her ikisini bir araya getirdim. Oturttum, konuşturdum ve zaman zaman evlerine gidip gelirler.
-Demekki siz bir araya getirmeyi aile içinde öğrenmişsiniz, başkanlık için 'adayım' diyen kişileri de bir araya getirdiniz…
Evet anneme ‘Sizi görüştüreceğim’ dedim, ‘Öküz öldü ortaklık bitti görüşeceksiniz’ dedim. Telefonla konuşturuyorum, birbirine götürüp getiriyorum.
"SELAHİTTİN KUKLA DENİLDİ, AMA BANA KİMSE KANUNSUZ BİR İŞ YAPTIRAMAZ”
-Hulusi Akşit’in yanında yetiştirdiği ve oraya koyduğu bir adam algısı var üzerinizde, ama karşısına oturduğunuzda son derece başka bir adam var, donanımlı, kendini yetiştirmiş, bu koltuğu taşıyabilecek bir adam da var. Bunun sıkıntısını siz yaşıyor musunuz?
Zaman zaman yaşıyorum. Daha çok yeniyiz. Dışarıda hep ikinci adam olarak kaldığımız için beklide kendimizi gösteremedik. Hulusi Bey tek adamdı. Ben başkan vekili olmama rağmen içeride pasif durumda kaldım. Ben bu yola çıkarken hep 'biz' dedim ve başkan vekilliklerini 'biz' dediğim için yaydım.
Burayı kazanırken de Hulusi beyin sayesinde kazandı dediler, benim makamına ve büyüklüğünde saygım vardı yine, köprü olsa üstünden geçmem, ama burada yanlış yaptırmam ve yapmam. Kanunsuz hiçbir şey yapmam ve kimse bana yaptıramaz. Çünkü Allah’tan korkarım önce.
‘Genel Sekreter Burada başkan, Selahittin de onun kuklası’ denildi, ama öyle değil bu iş. Biz bir geçiş dönemindeydik, şimdi olması mümkün değil. (GAMZE KORKMAZ)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.