Takip Et

Yemekte ne konuşuldu?

Bravo sana, şekerim! Seni yürekten tebrik ediyorum. Yemek öncesi ve sonrası manipülatörlerin oluşturduğu gündemin peşine takılmıyorsun. “Yemekte ne konuşuldu, çıktısı ne?” diye akılcı bir soru yöneltiyorsun.

 

Biliyorsun, daha önce seninle konuştuk. Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun yemek öncesi masaya gelmesine, “o kadar süre bir ortamda kalacak ve olası soruları yanıtlayacak kadar yeterli olmadığı” için aile bireylerince izin verilmemişti.

Gelemeyeceği masa kurulmasın diye çevirdiği entrikalarla şehrin en büyük sorununun kendisi olduğunu ispat etmiş, peşine her ortamda “Kılıçdaroğlu benim akrabam” diyen milletvekili Hüseyin Yıldız’ı takmıştı. Kiralık kalemlerine neler yazdırdığını da biliyorsun, canımın içi.

 

Yemeğe, ikisi dışında tüm davetliler katıldı. Güzel bir ortamda geçtiğini ve şehrin yararına meselelerin konuşulduğunu biliyoruz. CHP’li Bülbül’ün kafasındaki bütün soru işaretlerini doğrudan muhataplarına sorduğu, onların da yanıtlama fırsatı bulduğu bir ortam düşün.

Soru soran da memnun, cevap veren de mutlu. Öyle bir ortam… Üstüne, Aydın’ın meseleleri için Ankara’da bakanlıklara hep birlikte ziyaret etme fikri etrafında oybirliği sağlanmış. Ziyaretlere İçişleri ve Adalet Bakanlığı’ndan başlanması gerekir, değil mi?

 

Seninle daha önceki bir sohbetimizde “Masa mı kazanacak, tasa mı?” demiştik. Şimdilik masa kazandı. Ancak tasa rahat durmuyor. Yeni gündemleri bir çorba tasına dönüşmüş durumda. Hem de gazeteciler üzerinden… Neymiş? Gazetecilere çorba verilmemiş!

 

Bu konuda, çorba verilmediği söylenen gazeteci arkadaşlarımızdan Kıvanç’ın kaleme aldığı yazının üstüne laf söylemek doğru değil. O, net bir şekilde açıklamış konuyu. Özeti şu: Masaya gelmeyenler edepsizlik ediyor, kalemleri de bu edepsizliğin peşinden gidiyor. Birkaç sosyal medya paylaşımına ve özellikle Kıvanç Uğur’un yazısına göz at; ne demek istediğimi anlarsın. Bir de Saadet Partisi Eski Aydın İl Başkanı Fatih Karahan’ın konuyla ilgili paylaşımlarına bakmanı tavsiye ederim.

 

Bana soracak olursan, “Gazeteciler aç kaldı.” diye yaygara koparmak, gazeteciliğe hakarettir. Hem de büyük bir hakaret! “Gazeteci alkışlamaz.” diye öğretildiği için düğünlerde gelin ve damadı bile zor alkışlıyoruz biz. Gazeteci, kolay kolay ödül, hediye ve ikram kabul etmez, etmemeli. Çorba verilmedi diye yaygara koparmamalı…

 

Hele ki rüşvet şüphesi taşıyorsa, havucun yanından bile geçmemeli. Özlem Çerçioğlu ile kavgamızın tek sebebi bu değil mi, şekerim? Kadın bize sonsuz zenginlik vaat etti. Kabul etmedik diye yıllardır tüm enstrümanlarını kullanarak şirketlerimizi batırmak, bizi bu şehirde yaşayamaz hale getirmek istemiyor mu?

 

Özetle, canımın içi, yemek şehrin yararına sonuçlandı. Masa kazandı. Böylesine güzel bir olaya dahil olmadığı için rahatsızlık duyanlar ve yaygara koparanlar, kendilerine güvenleri tam ise bu şehirde yaşadıkları için kazançlı olduklarını düşünmeli. Aksi takdirde, kendilerini soktukları bu bataktan çıkma şansları yok gibi görünüyor. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.