Takip Et
  • 1 Aralık 2016, Perşembe

Vahşi kapitalizmden faşist diktatörlüğe (Batista) ve oradan da komünist diktatörlükte geçen 60 yıllık Fidel Castro dönemi

Sevgili Aydın Denge gazetesi Okurları, bu hafta bu dünyadan öbür dünyaya yani hesap alemine, bir komünist devrimci devlet adamı, ezeli ve ebedi diktatör, demokrasiyi reddeden bir gerilla savaşçısı göç etti. Bu göç eden devlet adamının ismi Fidel Castro idi. Vahşi kapitalizmin ana kumanda merkezi olan ABD’nin burnunun dibinde küçücük bir adada kurulan komünist devlet topluluğu.

Kapitalizm ve kominizim yan yana geldiler, tam 60 yıldan beri. Bana göre bunun tecellisinin ayrı bir manevi güzelliği ve metafiziği olduğu kanaatindeyim. Zira bu olay şunu tarihi olarak ortaya koymuştur ki; komünizm ancak vahşi kapitalizmin egemen olduğu yerlerde ortaya çıkar ve başarır. Adaletin, özgürlüğün, refahın adil paylaşımı olduğu toplumlarda komünizm asla yaşayamaz, başarıya ulaşamaz. Amerika Küba olayının bize öğrettiği ilk tarihi siyasi ve ahlaki ibret dersi ancak bu olmalıdır. Bakınız; Rusya’ya... Asırların Çarlık Rusya’sının halkını nasıl ezdiğini gördük ve bu topraklarda büyük komünist Sovyetler Birliği ancak Çarlık Rusya’sının zalim uygulamalarından sonra ortaya çıkmıştır. Ama bizim Osmanlı topraklarında 600 yıl boyunca adalet, refahın paylaşılması ve İslam hükümlerinin uygulanması sonucunda asla bir komünist düzen kurulamamıştır.

PADİŞAHVARİ KOMÜNİZM

Dönelim Küba’mıza; Bu Küba’dan 60 yıl boyunca insanlık alemine bir medeniyet fışkıramamış ama bizim Küba Mescidimizden insanlık alemine dünyanın en büyük medeniyeti olan İslam Medeniyeti hediye edilmiştir. 1952 yılına kadar Küba'da demokrasi vardı ve normal seçimler yapılıyordu. 1952 yılı seçimlerinde Fidel Castro, bir partiden adaylığını koymaya niyetlendiği sırada mevcut iktidarı, faşist diktatör Batista darbe ile devirdi ve demokrasiye son verdi. Fidel, Batista tarafından hapse mahkum oldu. Af ile çıktıktan sonra gizlice Meksika’ya kaçtı, orada örgütünü kurarak geliştirildikten sonra 1956 yılında bir botla Küba’ya çıktılar ve dağlarında savaşarak diktatöre karşı halkın desteğini de yanlarına alarak 1959 yılında faşist diktatörü devirdiler. Fidel, Şubat ayında başbakan oldu. 2008 yılına kadar ülkesinin ebedi ve ezeli başkanı kaldı, tabi ki demokrasiyi sıfırlayarak. 2008 sonrasında başkanlığa kardeşi Raul Castro’yu geçirdi. 50 yıl boyunca ülkede ne seçim yaptı ne iktidarlar değişti ne özgürlük kaldı ne de adalet kaldı. Fidel’i sevmeyenler yani muhalifler ülkeyi terk ederek Latin Amerika ülkelerine dağıldılar. Bir de bu komünist diktatör, kardeşini de başkan yaparak padişahvari bir havaya soktu bu komünizmi. Küba’da 60 yıl sefaletle geldi geçti, 4 nesil hayatını böyle geçirdi, üstelik dünyanın en kaliteli şeker kamışı ve en kaliteli tütün merkezi gibi coğrafya avantajına sahip olmasına rağmen.

TRUMP'TAN TERS DEMEÇ

Fidel, çok enteresan bir kişiliğe sahip, dünyaya 13 Haziran 1926 yılında zengin, kapitalist bir çiftçinin askeri ücretli hizmetçi metresinden dünyaya geliyor yani kapitalizmin ve sosyalizmin adeta koalisyonu olarak dünyaya geliyor. Ama kapitalist babasına da doksandan çok nefis bir gol atıyor.

Aslında bana göre Küba, komünist yapılanmasının perde arkasında dünyanın en büyük devrimcilerinden sayılan bir dava adamı olduğuna inandığım Che Guevara olduğunu düşünüyorum. Bütün ömrü zalimlerle mücadele etmekle geçen bu kahraman gerilla, ömrünü ve her şeyini bu meselelere aktarmış bir kişiydi. Latin Amerika’nın enternasyonal derinlikli yüksek bir gerillasıydı. Düşünen bir kafa, hem teorik hem de pratik bir devrimciydi. Bu kişiden 3 sözünü buraya aktarmak isterim.

Birinci söz; “Bir şeyi yapmak için onu çok sevmelisiniz. Bir şeyi sevmek için de ona delicesine inanmalısınız.”

İkinci söz; “Yoksula gülmedim, zenginliğe özenmedim, faşistleri sevmedim, ezilenleri dövmedim, ben devrimci doğdum, devrimci öleceğim”

Üçüncü söz; “Kaybettiğim tek savaş, uğruna savaşmaktan vazgeçtiğimdir.”

Fidel Castro’nun arkasından Avrupa’dan övgü dolu sözler fışkırdı, bir tek ABD’nin yeni başkanı Trump’tan çok ters bir demeç geldi; “60 yıla yakın bir süredir, halkını ezen acımasız bir diktatör” işte dünya çelişkilerle dolu bir dünya. 60 yıl boyunca ülkesine demokrasiye getirmemiş, halkını ezmiş bir diktatörle ilgili ancak bu kadar çelişki olabilir. Fidel, iktidarı kardeşine 2008 yılında devrederken en büyük ihaneti de komünistlere karşı yapmış oldu. Zira diktatörlüğün hakim olduğu yerde hiç kimse sesini çıkartamaz.

EHLİ KİTAP DEĞİLDİ

Fakat burada yeri gelmişken de şunu söylemek isterim; İslam tarihine geri dönecek olursak Peygamberimizin dört halife dönemi hariç, bizim topraklarımızda da İslam toplulukları olarak da bizler de sınıfta kaldık. Yeni devlet başkanı seçimlerinde. (Türkiye Cumhuriyeti demokrasi dönemleri hariç)

Peygamber Efendimiz vefat ettikten sonra yerine geçecek olan devlet başkanı seçimi, Şuara (danışman) Meclisi'nde enine boyuna tartışılmış ve 30 sene boyunca İslam Medeniyeti'nin en ideal örneği ortaya çıkmıştır. Bu, insanlık tarihine çok büyük model olmuş bir örnektir, üstelik ilkel kabile yaşantısının olduğu bir dönemde. Peygamber Efendimiz sadece Mescide Nebevi de hastalığı sırasında Hz. Ebubekir’i imamede geçmesini istemiş, kendi akrabalarından hiçbirini işaret etmemiştir. Şuara Meclisi'nde bütün sahabe, enine boyuna tartışarak bu 30 sene boyunca önce Ebubekir’i sonra Ömer’i sonra Osman’ı ve en sonunda ise peygamberimizin akrabası ve damadı olan Ehli Beyt’den Hz. Ali’yi, sonuncu olarak devlet başkanı seçmiştir. Bundan 14 asır önce ilkel kabile toplum hayatının yaşandığı bir dönemde İslam toplumu (Peygamberin arkadaşları), insanlık alemine kıyamete kadar örnek olacak bir model davranışta bulunmuşlardır. Bugün bu anlayış öncelikle İslam ülkelerinde ve daha sonra diğer toplumlarda ve ülkelerde gerçekleşmiş olursa böyle bir dünyada ne Fidel Castro’lar yer bulabilir ne Lenin’ler yer bulabilir ne de Stalin’ler yer bulabilir ne de onların fikir babası olan Karl Marx’lar yer alabilir. Tarihin her döneminde Che Guevara’lar olacaktır, böyle ortamlarda Che’ler Guevara olmayacak Hz. Ömer modeli Guavera’ler olacaktır. Milyonlarca Kübalının dünya hayatını zindana çeviren bir diktatörün arkasından toprağı bol olsun dahi diyemeyeceğim, çünkü o bir ateisti, ehli kitap değildi.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.