Takip Et
  • 5 Haziran 2014, Perşembe 13:00

Babadağ’dan Aytepe’ye…! Aydın’a son yangın göçü..!

İkinci dünya savaşının en sıcak çatışmalarının geçtiği, günlerde, 1944 yılında, Denizli Babadağ’da yaşanan bir yangın son göçün habercisiydi.

 (FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN)

 Babadağ, 1879-1932 ve 1944 yıllarında büyük yangın geçirmiş, bu yüzden de günümüze eski tarihlere ait dini ve sivil mimari eserleri gelememiştir.

Bugünkü evler ve konaklar bu son yangın sonrasında yapılmıştır.

1944 yılının sıcak ağustos ayına denk gelen bir Ramazan akşamı çoğu ahşap evlerin birinde kızartma yapan bir ailenin neden olduğu yangın başladığında, kuru ahşap binalar sıcağın esaretine yenik düşmüştü.

Genelde yazın yaylalarda yaşayan beldenin içinde kalan halkı canını zor kurtarırken, yaz sıcağı bir yandan, alevlerin sıcağı bir yandan Babadağ alevlere esir düşmüş Gündoğan Mahallesi yanıp kül olmuştu.

Bu son yangınla beraber üçte biri yanıp kül olan beldeden,  göç başlamış, bir grup Aydına gelerek günümüzde Aytepe olarak bilinen Zafer mahallesi sırtlarına mekân tutmak üzere Belediyenin davetlisi olarak kentimize gelmiş ve böylece Aydın ile Babadağ arasında “ yangın”  kardeşliği doğmaya başlamıştı.

İşgal yıllarına dek Rum Mahallesi olan bilinen ve eski adıyla Kepez (Türkçesi yüksek tepe) olarak bilinen kentin güneyine ve ovaya hakim manzaralı arsa terk edilmiş boş bir yamaçtı.

 TARİHTE BABADAĞ

Ege Bölgesi’nde, Denizli İli’ne bağlı bir ilçe olan Babadağ, aynı adlı Babadağ’ının eteklerinde kurulmuştur.

İlçenin 700 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. İlk adı "Beşikkaya"; olan Babadağ, daha sonra Kadıkeriyesi (Kadıköy) ismini almıştır. İlçedeki ilk yerleşimin Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Oğuz Türklerinden bir yörük aşireti 1386 yılında Babadağ’ın 3 km. kuzeydoğusundaki Oğuzlar Köyü’ne yerleşmiştir. Bundan sonra ilçenin 4 km. doğusundaki Yeniköy’e (Beşikköy-Kadıköy) de bir başka yörük aşireti yerleşmiştir. 
Bu ismin, geçmiş zamanlarda yaşanan halktan bir; kişinin eğitim görerek kadı olmasıyla alındığı söylenmektedir. İlçenin Kanuni Sultan Süleyman devrine ait 1528 tapu defterinde köy olarak kaydı bulunmaktadır.

Babadağ’ın Yeniköy olan ilk ismi, Kadıköy’e dönüşmüştür.

 Ancak bu isim İstanbul’daki Kadıköy ile karıştığından ötürü, Posta işlemlerinde sorunlar çıkmış, nahiye müdürlüğünün teklifi, belediye meclisinin kararı ile 1935 yılında Babadağ olmuştur.  

I.Dünya Savaşı sonrası ve Kurtuluş Savaşı öncesi Yunan işgaline uğramamıştır. Sivas Kongresi’ne üye göndermiş, Kurtuluş Savaşı sırasında da Milis kuvvetlerine asker göndermesinin yanı sıra malzeme yardımında da bulunmuştur. Taş döşenmiş daracık sokakları, tarihi pitoresk ahşap evleri, yamaç konakları ile Babadağ ilk önce 1879 yılında büyük bir yangın geçirmiş, bugün bir çok ev o yangından sonra yapılmıştır.1932 yılında Gazi ve Fevzi paşa mahalleleri, en son 1944 yangınında ise Gündoğdu Mahallesinin nerdeyse tümü yanmıştı.1877 yılında Belediye olan Babadağ Sarayköy ilçesine bağlı Nahiye iken 1988 yılında dokuz köyüyle beraber, ilçe statüsünü kazanmıştır. İlçede yerleşimin ve dokumacılığın tarihçesi 700 yıl, öncesine dayanıyor. Rivayete göre Selçuk beylerin­den birinin 3 oğlu babalarıyla anlaşamayarak yurtlarını terk ederler. Bir tanesi Ahıllı, bir diğeri Oğuzlar köyüne, 3. genç de Babadağ'a yerleşir.. Baba­dağ'a yerleşen genç çoban ise şanslıdır. Çünkü yörede 105 tane su kaynağı yer almakta ve çevrenin doğal örtüsü hay­vancılığa elverişli bulunmakta­dır. Büyük bir sürüsü olduğu tahmin edi­len bu gencin dokumacılığa hayvanları­nın çalılara takılan yünlerini eğirerek heybe, halı ve kilim dokuyarak başladığı biliniyor. Bu ürünler solmayan, bozulma­yan kök boyalarla boyanıyordu. O günlerde yöreye yerleşen ve adı bilinmeyen bu çobanın ürettikleriyle başlayan tekstil gelişerek günümüze kadar gelmiştir.

İlçenin ekonomisinde dokumacılık çok önemli bir yere sahiptir. Babadağ’da el tezgâhlarıyla başlayıp yarı otomatik tezgahlarla devam eden dokuma sanayii, tam otomatik tezgahlarla gelişimini sürdürmektedir.
Dokunan ürünler arasında ham bez, pike, kanaviçe, havlu, çarşaf ve çocuk bezi başta gelmektedir.

İlçe ve Köylerde konutlar genelde ahşap ve tuğladan yapılmıştır. Ancak arazinin yapısı nedeniyle imara açık yeterli arazi olmadığından yeni yapılaşma olmamakta, tamir yönüne gidilmektedir. İlçe halkının sosyal yönden aile bağları çok kuvvetlidir. Dışarıda çalışan veya yaşayan çok Babadağlı olmasına rağmen düğünde, bayramda ve cenazede mutlaka bir araya gelirler. Çalıştıkları sürece para kazanacaklarından ve dokumacılık dışında gelir kapıları olmadığından ahalisi hem yardımsever hem de gelenekçi ve ayrıca çok çalışkandırlar. Sözünün eri sayılan Babadağ esnafı için gerek ilçede gerekse Denizli'de hâlâ bir Babadağlının imzaladığı sıradan bir not kâğıdı, çek ve senet gibi makbul görülür. 
 Eskiden Babadağ'da her evin altında bir dokuma atölyesi bulunur, bütün aile birlikte çalışır ve tekstil üretimi yapılırdı. Üretimde verimli Denizli ovalarında yetiştirilen birinci kalite Pamuk kullanılırdı. Yazları ise dokuma tezgâhları sökülür ve katır sırtlarında yayla evlerine taşınırdı. Böylece üretim hem havası, hem de suyu güzel olan yaylalarda aralıksız devam ederdi. Kışa doğru ise tekrar ilçeye dönülürdü. Özellikle 2. dünya savaşı sırasında dünya üzerinde bez üretebilen sayılı yerlerden biri olduğundan "Tekstilin Başkenti" adı ile de anılmaktaydı.

Yörede keşkek hayır geleneği asırlardır sürdürülmektedir. Din alimleri ve hocaları ünlüdür.

İlçe dışına taşınmış Babadağlılar dahi bu geleneğe masraflara katılarak katkıda bulunmaktadır.

Tcareti ilke edinen Babadağlıların çoğu İstanbul’da Şehremini semtinde bulunurlar. Aydındakiler ise Aytepe mevkiinde mesken tutmuşlardır. Geleneklerine bağlı Babadağlıların ciltli albümlerde bilgileri ve adresleri Babadağlı Sanayici ve İşadamları Derneği tarafından (BASİD) yayınlanmaktadır. Zorlu ailesi ise Babadağlılarla özdeş bir ailedir. (MEHMET ÖZÇAKIR)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.