"HAYAT ÜÇ BUÇUKLA DÖRT ARASINDADIR"
23 Temmuz 2017, PazarTweet |
"HAYAT ÜÇ BUÇUKLA DÖRT ARASINDADIR"
Aslında küfrü hiç sevmem, küfürlü söylemlerden nefret ederim; ama söz Neyzen’e gelince akan sular durur. Neyzen Tevfik deyince çoğumuzun aklına onun küfürlü taşlamaları gelse de o bir söz cambazı. Neyinin nağmeleri ne kadar büyülüyse, hicivleri de diğer şiirleri de öylesine büyüleyici.
Tevfik Kolaylı (1879 – 1953 İstanbul) ya da yaygın bilinen adıyla Neyzen Tevfik, taşlamalarıyla tanınan Türk neyzen ve şairidir. Taşlama kitaplarının yanı sıra, çeşitli taksimler ve saz semâilerinin bestecisi olarak da bilinir.
Osmanlı döneminde istibdat yönetimine, Cumhuriyet yıllarında ise devrimlere karşı çıkanlara hicivleriyle cevap vermiş; haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmışlığa karşı şiirler yazmıştır.
Birçok defa tutuklanmış, ama kısa süre sonra serbest bırakılmıştır. Yaşamı boyunca sara hastalığı ve yoksullukla mücadele etmiş, 28 Ocak 1953’te İstanbul’da ölmüştür…
Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama,
Biraz duraksa...
Neler olup bittiğine anlam verme !
Mutlaka yanlış bir şey oldu..
Düşüncelerin ile dileklerin aynı orantıda değildi,
Ve varlığın ile buluşamadı.
Sorun yok, sadece bekle...
Güneş doğacaktır.
Rüzgar esecek ve yağmur yağacaktır.
Zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur !
İzlemeye devam et...
Şahitlik güzeldir, hem olayın dışındasındır hem de içinde.
Zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur...
"Hayat üç buçukla dört arasındadır.
Ya üç buçuk atarsın, ya da dört dörtlük yaşarsın".
Neyzen Tevfik
Neyzen Tevfik'den bu umut dolu ve hayatla nasıl bütünleşmemiz gerektiğini çok güzel dile getiren şiirin ardından diyecek fazla da bir şey kalmıyor, değil mi? Onun dediği gibi; bazı zamanlar belki de kenara çekilip izlemek, anlamaya çalışmak ve olanı kabul edip, onunla bütünleşebilmek bizi akışla en dengeli halde tutacak. Unutmayalım, hayatın da bir akışı ve düzeni var...
Felsefemdir kitab-ı imânım,
Taparım kendi rûhumun sesine.
Secde eyler hâkikatim her ân,
Kalbimin âteş-i mukaddesine.
Akıl Hastanesi’nde bir Deli, Meyhane’de bir Veli, mezhepte Bektaşi, Dergahta Mevlevi, Abdülhamit’e karşı bir küfürbaz, Atatürk’ün sofrasında birDiyojen. Sokaklarda kimsesiz bir çocuk, han odasında bir derbeder. Crotona’da Pisagor, Kahire’de Kaygusuz Abdal. Pir yolunda talip zor yolunda anarşist…
Özdemir Asaf’ın deyimiyle;
“Bütün metrelerin ve santimlerin, bütün kiloların ve gramların, bütün rakıların ürktüğü adam”
Neyzen’in kendisini “bir yarım Mevlevi, diğer yarım Bektaşi” diye tanımladığı söylenir. Neyzen Tevfik’in çoğu şiiri bugün bizim anlayabileceğimiz dilde değil. Şiirleri eski dilde yazılmış olmasına karşın dilinin kemiğinin olmaması, onu yeni kuşaklarla buluşturdu. Müziğinin evrensel dili ise, hiç eskimeden dün olduğu gibi bugünde aynı coşkuyu yaşatıyor bizlere. Genellikle sarhoş olduğundan plak kayıtları zorlukla yapılmış da olsa arşivde yüze yakın plak kaydı bulunuyor. Hazır Neyzen’in sarhoşluğuna gelmişken, doğruluğu tartışmalı bir anekdot aktarayım: Bir gün Mustafa Kemal‘in daveti ile ikisinin birlikte rakı içtikleri söylenir. Anlatıldığına göre, Neyzen Tevfik rakının yanında bir kase, bir ekmek ve kaşık da istemiş. Rakıyı kaseye boşaltıp, içine ekmek doğradıktan sonra da bir güzel kaşıklamış. Rivayete göre Mustafa Kemal de bunu görünce "pes" demiş.
Neyzen Tevfik'in yaşamında hastanelerin özel bir yeri vardır. 1927 yılında sara nöbeti ve alkol yüzünden Topbaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kamil Hastanesi’nde tedavi görmeye başlar. 40’lı yıllarda ise doktor dostları sayesinde Bakırköy Akıl Hastanesi’nin 21.Koğuşu ona ayrılır. Neyzen Tevfik, sonraki yaşamında canı istediği zaman 21.Koğuşa gelip yatıp, dinlenmiştir. O günlerde doktorlar, içkiyi kesin olarak yasaklamışlar Neyzen Tevfik’e. Bir gün Peyami Safa, ziyaretine gitmiş Neyzen Tevfik’in ve odanın bir köşesinde bir fıçı şarap görmüş:
- Bu ne üstat, hani artık içmeyecektin?
- Ne yaparsın oğul, içmezsem kuvvetten düşüyorum.
- İçkinin ne faydası oluyor ki kuvvetine?
- Bak bu fıçı buraya geldiğinde yerinden kıpırdatamıyordum, şimdi tek elimle bile kaldırabiliyorum.
Neyzen Tevfik ile Mehmet Akif’in dostlukları da bugünün kutuplaşmış Türkiye’sinden bakınca, insana tuhaf görünür. Gençlik yıllarında Tevfik, Akif’e ney öğretirken, Akif de Tevfik’e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretmiştir. Dostlukları öylesine güçlüdür ki, Neyzen Tevfik 1928 yılında, dostu Mehmet Akif’i ziyaret için Mısır’a gitmiş ve bir yıla yakın bir süre yanında kalmıştır.
Neyzen Tevfik İstanbul`la ilgili yergilerinden çok, kendi yaşantısıyla bir dönem İstanbul`un simgesi olmuştur. Kahvelerde, meyhanelerde, bekar odalarındaki yaşantısı, kendisine gönülden ilgi gösteren varlıklı kişilerden kaçması, şair ve neyzen yanıyla İstanbul`un aydın çevrelerinde gördüğü saygı ile kendine özgü bir yer edinmiştir.
Canı isterse dönemin en seçkin devlet, edebiyat ve sanat adamlarıyla aynı sofrada içmiş, canı isterse en süfli meyhanelerde berduşlarla, bitirimlerle dostluk kurmuş, yaşamıştır. Elinde neyi, sırtında torbası, arkasında köpeği ile İstanbul`un dilediği semtinde, kah bir viranede, kah bir kovukta, kah bir konakta yaşamıştır...