Takip Et
  • 30 Ağustos 2018, Perşembe

BARDAĞI ARADA BİR YERE BIRAKIN...

Sevgili Dostlarım,

Çevrenizdeki insanlardan zaman zaman şuna benzer sözleri duyduğunuz çok olmuştur;

"20 yıldır çalışıyorum, mecbur kalmadıkça daha bir defa bile yıllık izin kullanmadım"

"İhtiyacı olmadığı halde izin kullanan insanlara şaşırıyorum"

"Tatil de neymiş, müsriflikten başka birşey değil"

"İnsan çalışmakla yorulur mu, vücut yorgunluğu gece uyuyunca geçer, sabaha bitşeycikler kalmaz"

İlk duyulduğunda kulağa çok hoş gelen bu sözler, aslında hiç te taktire şayan sözler değildir. Bu haftaki yazımda bunun sebeplerini anlatmaya çalışacağım.

İnsanoğlu çok yönlü bir varlıktır. Beden ve ruh gibi iki bölümden oluşan insan, doğal olarak hem vucudunu hem de ruhunu doyurmak gibi bir yükümlülüğe sahiptir. Yani insanın hem fiziksel hem de ruhsal bazı ihtiyaçları bulunmaktadır.

İnsanoğlu, yemek, içmek, uyumak gibi faaliyetlerle fiziksel ihtiyaçlarını karşılarken, ruhsal ihtiyaçları için farklı bazı aktiviteler ve gıdalara ihtiyaç duyar. Fiziki olarak sapasağlam olan bazı insanlardan "Ruhum daraldı, ruhumu dinlendirmem lazım, ruhsal açıdan kötüyüm" gibi sözleri duyduğunuz çok olmuştur. İşte bu sözler, ruhun açlığına delalettir. Nasıl ki karnımız acıkınca yemek yiyorsak, yorulduğumuz zaman dinlenip uyuyorsak, ruhumuz acıkınca da onu doyurmak gerekir.

Değerli Okurlarım,

Bu haftaki yazımın konusu beden ve ruh sağlığı hususu olmadığı halde, "Tatil" konusundaki yazımın daha iyi anlaşılabilmesi için bu ön bilgileri size sundum. Çünkü tatil, insanların ruhunu doyuran, onlara keyif veren, bir süreliğine de olsa işleri ile ilgili faaliyetlerden uzaklaştırıp zihinlerini resetleyen önemli bir ihtiyaçtır.

Bu nedenle, zaman zaman çalışmaya ara verip dinlenmek, doğayla baş başa kalmak, seyahat edip yeni yerler keşfetmek, kısacası ruhumuzu ve zihnimizi rahatlatmak gerekir. Tatilde sadece bedensel ya da ruhsal hazza değil, hem bedenin hem de ruhun hazzına birlikte odaklanmak çok daha doğrudur.

Şimdi kendi kendimize şu soruyu soralım;

Yoğun iş temposundan ve kafamızı devamlı surette meşgul eden problemlerden veya sıkıcı şehir havasından sıyrılmadan devamlı olarak çalışmanın ne zararı vardır?

Bu sorunun cevabını size bir hikaye ile anlatayım isterseniz:

Bir profesör sınıfta öğrencilere sordu:

"Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?"

"50 gram, 100 gram, 125 gram" gibi yanıtlar verdi öğrenciler.

"Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem" dedi profösör ve ekledi:

"Ama benim asıl sorum, bu bardağı böyle havada birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”

”Hiçbir şey” diye yanıtladı öğrenciler.

”Tamam,  peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” diye sordu profesör bu kez.

Öğrencilerden biri, ”Kolunuz ağrımaya başlardı efendim” diye yanıtladı.

”Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?”

”Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!”

Tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler.

"Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?” diye sordu profesör.

”Hayır.” diye yanıtladı herkes.

”Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?”

Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.

”Bu durumda, acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir?” diye tekrar sordu profesör.

Öğrencilerden biri, ”Bardağı bırakın düşsün!” diye yanıt verdi.

”Kesinlikle!” diye cevap verdi profesör.

İşte sevgili dostlarım,

Hayatın problemleri de böyledir. Onları kafanızda birkaç dakika tutarsanız, bir sorun yaşamazsınız. Uzun bir süre düşünürseniz başınız ağrımaya başlar. Daha uzun süre düşünür ve kafanızda büyütürseniz, bu sorunlar ve iş yükü artık sizi bitirmeye ve hiçbir şey yapamamanıza neden olur.

Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir, fakat daha önemlisi onları her günün sonunda, uyumadan önce, tıpkı hikayedeki bardak misali yere bırakmak gerekir. Bu şekilde strese girmez ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve yolunuza çıkan her problemle kolayca başa çıkabilirsiniz.

Tıpkı günlük ya da haftalık sıkıntılarımız gibi, uzun vadeli stres ve yorgunluklarımızın da zaman zaman sıfırlanması gerekmektedir. Aksi taktirde, gün gelir bu sıkıntıların ve stresin üstesinden gelemez duruma düşeriz. Bu nedenle, burda da bazen bardağı yere bırakmak lazım. Bunun en güzel yolu da, arada bir tatile çıkmaktır.

Bu nedenle, yazımın başında yer alan sözlerin tersine;

"Tatile çıkmak müsriflik değil, bir ihtiyaçtır."

"Hiç izin kullanmamış olmak övünülecek birşey değil, yerilecek birşeydir."

"Uyumakla vücut yorgunluğu geçer ama, beyin yorgunluğunun ilacı stresten ve problemlerden bir müddet uzaklaşmak, yani tatil yapmaktır."

Sevgili Okurlarım,

Bazen insan istese de tatile çıkamaz. Bunun nedenlerinden biri de, patronların ve yöneticilerin  "tatile çıkmak" hususunu hoş karşılamamaları, bu nedenle de çalışanlarına izin vermemeleridir. Tek gayeleri para kazanmak olan bu tip yöneticiler, bilselerki tatil yapmış ve beyin olarak yenilenmiş bir insan daha verimli olur, bırakın tatile karşı gelmeyi, çalışanlarını tatile çıkma konusunda mecbur bırakırlardı. Çünkü, beyin ve ruh olarak yıpranmış ve yorulmuş kimseler, bedenen de zayıf düşerler ve verimleri azalır.

Son söz;

Bedenlerin olduğu kadar, beyinlerin ve ruhların da gıdaya ihtiyaçları vardır. Tatil, bu ihtiyacın giderilmesinin en güzel yollarından biridir.

Esen kalın dostlarım... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.