Takip Et
  • 12 Mart 2020, Perşembe

VATAN BU KADAR UCUZ MU?

Bilindiği üzere, sınırımızın güney kesiminden gelen terör tehditlerine karşı ülkemiz yıllardır mücadele etmektedir. Tehdidin boyutunun büyüyüp, artık sınırlarımız dahilindeki savunmayla üstesinden gelinemeyeceği anlaşılınca da, sınır ötesi harekatlar kaçınılmaz hale geldi. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve nihayet Barış Pınarı harekatları bu amaçla gerçekleştirilen operasyonlardandır. Her ne kadar isimlerine harekat denilmiş olsa da, ordumuzun gerçekleştirdiği bu faaliyetler aslında küçük çaplı birer savaştır.

Hiç şüphesiz ki her savaş ölüm demektir. Ölüm ya da ölümlerin olduğu hiçbir çatışmanın mutlak manada kazananı yoktur. Buna rağmen, vatanın tehlikede olması gibi bazı durumlar vardır ki, ölümü bile göze almanız kaçınılmaz hale gelir. Böylesi durumlarda, "Söz konusu olan vatansa, gerisi teferruattır" deyip, sonuna kadar korkusuzca savaşılır.

Bu güne kadar vatan uğruna pek çok şehit verdik ve nice insanımız sakat kaldı. Daha yakın bir zaman önce, vatan ve ikbal uğruna İdlib'de otuzun üzerinde şehit verdik. Bu acı olay üzerine vatandaşlarımızdan pek çok farklı ses yükseldi. Bazıları, "Ne işimiz var Suriye'de?" derken, bazıları da, "Vatan sağolsun! Bir değil bin şehit bu vatana feda olsun" diyerek tepkilerini gösterdiler. Hatta, "Bu ülke toprakları dışında, Suriye için ölenlere neden şehit diyorsunuz" diyenler bile oldu. Velhasıl kelam son yaşanılanlar hakkında herkes kendince bir takım haklı yorumlarda bulundu.

Öncelikle belirtmem lazım ki, şehitlik manevi bir kavramdır. Şehit olmayana şehitlik madalyası takmakla şehit olunmayacağı gibi, şehit olan birine madalya vermemekle de o kişinin şehitliğine halel gelmez. Ölen her kahramana şehit denmezken, vatan, din ve millet uğruna kahramanca ölenlere ise şehit denir. Yani şehidi şehit yapan, rütbesi, makamı ve ünvanı değil, uğruna öldüğü değerdir.

Bizler, şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış ata yadigarı topraklar üzerinde yaşıyoruz. Tarihi ve manevi bağlarla bağlı olduğumuz ve her karış toprağında şehitlerimizin yattığı bu vatanı sevmek, gerekirse malımızı, canımızı uğrunda feda etmek bizim için en kutsal görev olmalıdır.

Merhum istiklal şairimiz Mehmet Akif'in şu sözlerinde belirtildiği üzere;

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda...

Bu vatanın asil evlatları dün nasıl ki bu topraklar için seve seve canlarından vazgeçmişlerse, bu gün de aynı aşk ve heyecanla, gözlerini kırpmadan düşmana karşı göğüslerini siper etmektedirler. Bunu dün Çanakkale'de gördük, 15 Temmuz hain darbe girişiminde gördük, bugün de Misakı Milli sınırlarımız içerisinde yer alan Suriye'nin kuzeyinde görüyoruz.

Bizde hal böyle iken, silah kullanabilecek kadar eli kolu sağlam olanların, ülkelerindeki savaşı bahane edip Türkiye'ye sığınmalarına ve ilk fırsatta da Avrupa'ya kaçmaya çalışmalarına ne demeli?

İdlib'deki hain saldırı sonrasında Yunanistan'la olan sınır kapıları açıldığında, söz konusu insanların samimiyetten ne kadar uzak oldukları nasıl da ortaya çıkıverdi...

Muhacir kabul ederek ensar olduğumuz ve yıllardır ekmeğimizi yiyen bu insanlar, kapıların açılması üzerine yollara düştüler ve sınırdaki gayri insani tavırlara rağmen Avrupa'ya kaçmaya başladılar. Şimdi, eli silah tutacak yaşta ve sağlıkta olan gencecik insanların sınır boylarındaki mücadelelerini ibretle izlemekteyiz. Buz gibi sulardaki kaçış çabaları insanlık adına elbette içimizi burkmakta ve en çok da çocuklar ve kadınlar adına üzülmekteyiz. Yunan sınırında öyle sahnelere şahit oluyoruz ki, "İşte burası insanlığın bittiği nokta" diyesimiz geliyor. Güya medeni Avrupanın temsilcileri, barbarlıkta sınır tanımıyarak, içlerinde kadın ve çocukların olduğu botları batırmaya çalışıyorlar. Bu kaçış mücadelelerinin, bazen ölümlerle sonuçlandığına bile şahitlik ediyoruz.

İşte o zaman insanın diline, "Madem ölümü bile göze alıyordunuz, bari memleketiniz için savaşırken ölseydiniz be kardeşim" demek geliyor...

Bizler, vatan sevgisinin imandan geldiğine inanan insanlarız. Ülkemizde yıllardır barındırdığımız Suriyelilerin de aynı inanca sahip olduklarını bilmesek, inanın tavırları hiç umurumuzda olmazdı. Fakat, aynı dine mensup olan bu insanların vatan sevgisinden mahrum oluşları inanın içimizi parçalıyor. "Vatan bu kadar ucuz mu?" demekten de kendimizi alamıyoruz.

İçimizi parçalayan bir başka husus ise, Avrupa kapılarına dayanan bazı Suriyelilerin, yıllarca bu ülkenin ekmeğini yememişler gibi takındıkları tavır. Maalesef bu insanlar, "Siz Suriye'ye kendiniz için gittiniz. Sizi biz mi çağırdık? Size "Gelin bizi kurtarın" mı dedik" diyecek kadar alçaklaşabildiler. İnsan bu sözleri duyunca da, "Bir milletin başına durduk yerde musibet gelmiyormuş" diye düşünmekten kendini alamıyor...

Allah kimseyi vatansız bırakmasın; daha da önemlisi, ekmek yediği kabı pisleyecek kadar nankörlük vermesin...

Son söz Mehmet Akif'ten;

Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır...

Esen Kalın...

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.