Takip Et
  • 2 Ocak 2020, Perşembe

ŞİDDETİN HER TÜRLÜSÜNE HAYIR...

Gün geçmiyor ki, televizyon, gazete ve internetteki haberlerde en az bir tane "Kadına şiddet" vakası yer almasın. Toplumumuz, bu haberler nedeniyle "Artık yeterrr!" deme noktasını çoktan geçti.

Kadına karşı şiddeti tasvip etmemiz elbette düşünülemez. Fakat, erkek ya da kadını şiddete götüren sebepler var oldukça, sorunların çözümü noktasında ilerleme kaydetmek mümkün görülmemektedir. Kadına karşı şiddetin faillerinin erkekler olduğu hususu herkesçe malum olmasına karşın, erkeğin suç ortaklarından pek az kimsenin haberi var. Oysa, kadına karşı fiziki şiddet vakalarının perde arkasını birazcık aralayacak olsak, erkeği bu suça iten sebepler ve azmettiriciler hemen ortaya çıkıverecektir. Bunların arasında kimler yok ki; çocuklarını bilinçsiz yetiştiren ebeveynler, kanun yapıcılar, ve hatta şiddet maduru kadınların bizzat kendileri vs...

Çocukların kafasına şiddeti daha ana okulunda sokan bizler değil miyiz?

Çocuğunu ana okuluna gönderen bir annenin  küçücük çocuğa ilk tembihi, "Biri sana vurursa sen de ona vur" oluyorsa, katetmemiz gereken daha çok yol var demektir.

Erkeği şiddete götüren bütün aktörler belirlendikten sonra, çözmemiz gereken asıl meselenin kadına karşı şiddet değil, insana karşı şiddet meselesinin olduğunu anlayacağız.

Gerçek şiddet, erkeği sevgi, saygı, merhamet gibi insani duygulardan mahrum büyütmek ve kadına da "Güçlü ol, sakın alttan alma" gibi sözler empoze ederek kadınlık duygularından arındırmaktır.

Yalnızca erkeğin kadına karşı fiziksel şiddetine odaklanıp, kadının erkeğe karşı her türlü şiddetini göz ardı ettiğimiz müddetçe, soruna çözüm bulmamız mümkün görünmemektedir. Şiddet şiddettir; erkeği kadını yok bunun...

Şiddetin en etkilisi psikolojik şiddettir ve erkekler (kadınlara nazaran) bu şiddete daha fazla maruz kalmaktadırlar.

Bazı bilim adamları, erkeğin gördüğü psikolojik şiddetin, onu fiziksel şiddete yönelttiğini ve erkeğin fiziksel bakımdan üstün olmasının kadını mağdur gösterdiğini ifade etmektedirler.

Erkeğin kadından üstünmüş gibi eğitildiği toplumlarda erkeğin aşağılanması, erkeğe karşı psikolojik bir şiddet demektir. Çocukluğundan beri, "Erkek adamsın", "Sen yaparsın", "Erkekler ağlamaz" gibi sözlerle sürekli ön plana çıkarılarak yetiştirilen bir erkek, gün gelip eşinin "kendisiyle eşit olduğu" iddiasıyla karşılaşınca, malesef gücünü ispat etmeye çalışmaktadır.

Aile içerisinde herhangi bir sebeple çıkan tartışmalar esnasında konuşturulmamaları, erkeğe uygulanan bir başka psikolojik şiddet türünü oluşturur. Susturularak kendisini ifade edemeyen erkek, bazen kendini tek ifade etme yolu olarak malesef şiddete başvurabilmektedir.

Erkeğin, ailenin bütün yükünü çekmesi gereken kişi olarak algılanması da, bir tür psikolojik şiddettir. Yaşanılan tartışmalarda eşiyle eşit olduğunu söyleyen bayan, iş problem çözmeye gelince, bütün yükü erkeğe yüklemektedir. Bu da erkek üzerinde psikolojik bir baskı yaratmaktadır.

Aile bütünlüğünün bozulmasıyla tehdit edilmek, erkeğin uğradığı bir başka psikolojik tehdit türüdür. Aile bütünlüğü bozulduğunda herkesin ondan tarafa olacağını ve çocuğun kendisinde kalacağını bilen anne, bu durumu bazen malesef bir tehdit unsuru olarak kullanabilmektedir.

Özet olarak, kadına karşı fiziksel şiddetin karşısında herkes birleşmektedir de, şiddete giden yollar kimsenin umrunda olmamaktadır. İşte çözmemiz gereken asıl sorun bu...

Öte yandan, kadına karşı şiddetin bir vakıa olduğu toplumumuzda, bu olayların (güya önlenmesi) için liderlik ve öncülük yapanlara da bir göz atmak gerekmektedir.

Şurası bir gerçek ki, Türkiye’de kadın meselesi birtakım kötü niyetli kesimlerce provoke konusu olmaktadır. Bu örgütler öylesine güçlü ve profesyoneller ki, protestolara coşkuyla destek verenler, asıl niyetleri geleneksel Türk-Müslüman aile yapısını yıkmak olan örgütlerin değirmenine su taşıdıklarının farkında bile değiller.

Sürü kültürüyle hareket eden bu insanlar, bir yandan elmanın diğer yarısı olan erkeği tahrip ederlerken, kadına da sorgulanamaz, dokunulamaz bir alan açmaya çalışmaktadırlar.  Onların bu aymaz tavırları nedeniyle de, geleneksel Türk-Müslüman aile yapısı hızla ortadan kalkmaktadır.

Aslında konunun kadın olmadığı, bu konuda mücadele eden örgütlerin de samimiyetsiz oldukları oldukça açıktır.

Hatta diyebilirim ki, bugün muhafazakar kadınların gücünü kullanarak erkek nefretini körükleyenler, dün 28 Şubat’ta, aynı kadınlara yönelik şiddetin ya bizzat uygulayıcıları ya da izleyicileriydiler.

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.