Takip Et

AYDINLIK ŞEHİR AYDIN

Aydın'a ilk defa 2013 yılı Mart ayında gelmiştim ve görür görmez de vurulmuştum bu şirin kente. Şehir planlaması düzgün, sakin, trafik sorunu olmayan, sosyal dokusunu, doğallığını kaybetmemiş, kirlenmemiş ve tüketilmemiş bir kent olarak belleğimde yer etmişti Aydın. Ömrümün büyük kısmı İzmir ve İstanbul’da geçince Aydın benim için, soluklanacağım ve henüz bir yaşında olan ikizlerimi gönül rahatlığı ile büyüteceğim bir şehir olarak gayet cazip gelmişti bana.

Kurtuluş mücadelesinde destan yazan Efelerin, Adnan Menderes'in, Şükran Güngör'ün, İsmet Sezgin’in, Mahmut Esat Bozkurt’un, ilk kadın muhtar Gül Esin’in, Fatih Portakal’ın, Dario Moreno’nun Gökhan Kırdar’ın, Yüksel Yalova’nın, Bedreddin Dalan’ın, Hidayet Sayın’ın memleketi olan Aydın hakkında hiçbir bilgim yokmuş meğer, tek bildiğim Kuşadası ilçesi imiş. Oysa ne çok merak uyandıran özelliği varmış Aydın'ın. “Dağlarından yağ, ovalarından bal akan şehir.” güzellemesi ile karşılaştığımda, Tanrı’nın Aydın’a en özel ürünleri bahşettiği kanaatine vardım. Zeytinyağı ve incir mucizelerinin, şifası, lezzeti ve doğallığına, mitolojideki kadim kutsallığına bizzat tanıklık ettim. Ülkemizin bence en güzel sahillerinin Aydın’da olduğunu tecrübe ettim. Bozdoğan, Koçarlı, Karacasu ilçelerinin doğasına hayran kaldım. En güzel pideleri, tahinli kabak tatlılarını Aydın’da yedim. Odun ateşinde yapılan kızartmanın lezzetine varınca, kızartmanın nasıl da bir kentin özel yemeği olabileceğini anladım. Aydın’ın Tarihi dokusuyla birçok uygarlığın vazgeçilmezi olduğunu öğrendim. Eğitime ve kız çocuklarına verilen değeri görünce AYDIN ismine layık bir kent olduğunun idrakine tekrar vardım. Kurtuluş mücadelesinde, yürekli efeleri ile gösterdiği kahramanlıklarla gurur duydum. Topuklu efe benzetmesi ile kadınlarının ne denli yürekli ve gözü pek oluşunu hayranlıkla izledim. Daha nice güzellikler ile donatılmış bu efsane şehir için söylenecek daha pek çok söz var aslında. Tüm bu güzelliklerin yanı sıra yaz sıcaklarının şahsım için çok zorlu bir deneyim olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.

Gelelim Aydın için beni üzen kısımlara. Pek çok önemli şahsiyete ev sahipliği yapmış olan Aydın'ın olması gerektiği yerde olmayışı, kültürel ve sosyal gelişmişlikte vasatın altında kalışı, Adliye Binasının bir köy misafirhanesi formatında oluşu, sağlık hizmetinin eski, ihtiyaca cevap vermeyen, kullanışsız, sağlığa ve çalışmaya müsait olmayan binalarda sunuluyor oluşu, bununla birlikte pek çok devlet kurumunun da özellikle okulların modernlikten uzak oluşu.... Kuşadası ve Didim gibi turistik ilçelerinin yeterince ilgi göremeyişi, halk plajlarının daha iyi konuma getirilebilecekken bu konuda gerekli çabanın gösterilmemesi, Aydın merkezde soluk alınabilecek modern yeşil alanların yokluğu, spor komplekslerinin yetersizliği, tarihi yapılarının yeterince tanıtılamayışı ve bu sebeple yerli ve yabancı turist ziyaretinin hakkettiği yoğunlukta olamayışı.... Aydın’ı, bozkırda bir cennet olan Eskişehir ile ister istemez kıyaslıyorum. Sanırım siyasetin yoğun olarak yaşandığı bir şehir olmasından daha doğrusu siyasilerin birlikte hareket etmemesi, siyasi ve kişisel hırslarının kentin ve kent insanının önüne geçmesi ve ortak bir dil ve amaç güdemeyişinden mütevellit güzel Aydın için kalıcı ve verimli hizmetler sunulamıyor. Dileğim Aydın’ın ismi gibi ışıl ışıl parlayacağı, sanatsal, kültürel, sosyal, bilimsel, şehir yapılanması ve hizmet alanında ülkemize örnek bir kent olması.

Beni ve ailemi kabul eden güzel Aydın’a ve güzel insanlarına minnet ve sevgiyle....

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.