Takip Et

BİLİNMEZLİK

Şems'in Mevlana'ya tüm bildiklerini unutmasını söylediği, tüm kitaplarını havuza attırıp Mevlana’nın pirüpak zihinle yeniden doğuşuna sebep oluşunu bilirsiniz mutlaka. Belki bizim de bildiklerimizi unutmaya, arınmış, paklanmış bir bilinçle hayata taptaze dönmeye ihtiyacımız vardır. İnsanların sorgulamadan yaşaması mı evla olan yoksa onları bu güzel uykudan uyandırmak mı? Bırakalım da herkes kendi hayat çemberinde dönüp dursun mu? İnsandan yaşamı boyunca yapması beklenen erdemli biri olması. Ancak bu şekilde ulaşılacağı söylenir o kutlu cennete. Belki de insana vadedilen cennet, günah kabul edilen bütün eylemlerin yapıldığı kuralsız bir mekandır. Hayattayken yapılması yasaklanan, kendimizi terbiye ettiğimiz, tüm haz veren heyecan uyandıran, en uç duyguların yaşandığı yerdir. WESTWORLD dizisini izlediniz mi bilmiyorum, bu dizide biyonik robotların insan gibi normal bir hayat sürdürdüğü bir American vahşi batı kasabası oluşturulmuştur. Bu kasaba, insanların bastırdıkları kötücül duygularını ortaya çıkardığı, kuralsız, bütünüyle özgür hareket ettikleri bir oyun için tasarlanmış. Dünyadaki elit, varlıklı insanlar her istediği zorbalığı, çılgınlığı, kötülüğü gerçeklik hissiyle yapmak için bu kasabaya gelip gönüllerince eğlenmektedirler. Dolayısıyla dizide, bu elitler için bir cennet yaratılmış.

Bildiğimizi sandığımız ama aslında hiç bilmediğimiz, bilemeyeceğimiz sorular var bir de? Neden bu dünyada yaşıyoruz, neden ölüyoruz? Ben bu soruların romantik bir cevabı olmadığını düşünüyorum, bence oldukça basit, duygusuz, bir TV’nin çalışması gibi mekanik cevabı var bu soruların. Algılayamıyor, anlayamıyorum. Binlerce yıl içinde evrimleşip bugüne geldiysek, ilkel olan ilk insanın var olma sebebi neydi? Doğanın dengesini korumak için bir parazitle aynı amaç ile mi var oldu insan? Eğer öyleyse amacından saptı o zaman, çünkü halihazırda doğa katili olarak yaşamına devam etmekte. Bir de bunca acının görmezden gelinmesini ve yola devam edilmesini hiç anlayamıyorum.

Bukowski’yi çok severim. Aslında olduğu gibi yaşayan, bir role bürünmeyen dürüst insanları severim. Şems de böyledir, Bukowski de, yakın zamanda okuduğum Nikos Kazancakis’in romanı ZORBA'nın kahramanı Zorba da böyledir. İşte bu karakterleri tanıyınca pek çok şey önemini yitiriyor zihinde. Toplumsal kurumlar, kurallar, mal, mülk hırsı, mevkii sahibi olmak, kabul görmek için şahsiyetini yok edip, boyun eğdiğin her işe yaramaz siyasi düşünce, birilerinin kılıçla yapılmış iktidarın temsili görkemli tahta oturması için, bilinci alınmış zavallıların koşturup durması, daha uzatabileceğim bir yığın örnek.

En çok ürktüğüm insan tipi ise yalnız başına bir değeri olmayan, bir fikir üretemeyen ancak sahip olduğu maddi varlık veya mevkii ile kendini gösterebilen, ifade bulamayan benliğinin yarattığı acıyı başkalarını ezerek, aşağılayarak bastıran insan tipidir. Emin olun bu insanlar gizli birer canavardır.

Ne diyor Zorba;

“İnsan canavardır!” Büyük canavar! Ona kötülük mü ettin? Senden çekinir ve titrer. İyilik mi yaptın? Gözlerini oyar… Aradaki uzaklığı koru patron! İnsanlara umut verme. Hepimizin eşit olduğumuzu, hepimizin eşit haklara sahip bulunduğumuzu söyleme; çünkü hemen senin hakkını çiğner, elinden ekmeğini kapar, açlıktan gebermeye bırakırlar seni.”

“......insanın ne olduğunu, dünyaya neden geldiğini ve ne işe yaradığını düşünüyorum... Bana kalırsa, hiçbir şeye... Her şey aynı; karım olsa da, olmasa da, namuslu ve namussuz olsam da, bey ya da hamal olsam da; yalnız canlı ya da ölü oluşumun önemi var.”

Kısaca hayat, koskoca bir BİLİNMEZLİK değil mi? 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.