Takip Et

HIDIRELLEZ

5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece Hızır ve İlyas Peygamberlerin yeryüzünde buluştuklarına ve bu buluşmanın yeryüzünü canlandırdığına, doğaya, insanlara bolluk ve bereketi getirdiğine, dilekleri gerçekleştiğine inanılır. Hızır topraktan İlyas ise denizden gelir. Halk takvimine göre de yaz mevsimi, Mayıs ayının 6'sında Hızır Günleri ile başlar ve 186 gün sürerek 7 Kasım'da kışın başlaması ile sona erer. Ritüelleri ve anlamı ile kadim bir Türk Anadolu geleneği olan Hıdırellezin, İslamiyet öncesi Türk uygarlıklarından bizlere kadar geldiği bilinmekte. Türklerin İslamiyeti kabulü ile de dini motifler ve inanışlar Hıdırelleze dâhil olmuştur.

Hızır, kelime anlamı ile Hıdır yani yeşil adam demektir. Ölümsüzdür, iyilik dağıtıcısı, yoksulun, garibanın yardımcısı, darda kalanın umudu, duası, mucize sahibi, değdiği yeri bereketlendiren, çorak toprakları, kuru dalları yeşerten yüce bir ruh, bir erendir. Hızır’ın diğer semavi dinler de geçtiği düşünülmektedir. Hatta Tevrat’ta adının İlya olduğu, Hıristiyanlıkta da Aya Yorgi ile Saint Georges adına yapılan bayramlarla alakalı olduğu rivayet edilir. Kur’an’da da Kehf Suresinde Hz. Musa’nın “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?" diye hitap ettiği adamın Hızır olduğu yorumlanır.

Benim aklıma bu özel günde hep atalarımın yaşadığı o doğu ilinin küçük köyü gelir. Hızır' a olan büyük ve kutsal inanç ile yapılan dualar, niyazlar.... Hızır'ın bir türbesi vardı bu küçük köyümüzde. Bir dilek dilendiğinde, Hızır orucu tutulduğunda, bir zorluk bertaraf etmek istendiğinde, dileğin gerçekleştiğinde şükür için, tatillerde memlekete gittiğinde, sebepli ya da sebepsiz çoluk çocuk herkes Hızır' a koşar ona niyaz ederdi. Bu türbe köyden uzaktaydı. Ona ulaşmak için epey yürümek gerekirdi. Bu yürüyüşler sohbetli, eğlenceli ve türkülü olurdu. Büyük bir kutsiyet yüklenen Hızır yüreklere doyulmaz bir huzur, şevk, mutluluk ve sevgi doldururdu. Buz gibi bir su akardı türbenin yanı başında, Hızır çeşmesi denilirdi adına, yaşlı ama güçlü çınar ağaçları vardı etrafında ve tarihe tanıklık ederlerdi. Hızır türbesi asırlardır vardı köyümüzde, köyden uzak dağda, doğanın içinde saklı duruyordu sanki. Tahminen bu saklı oluşun sebebi yabancılardan, kötü niyetli kişilerden bu kutsal mekânın korumasıydı. Türbeye varıldığında, şifa verdiğine inanılan suyu içilir, dualar ile etrafındaki ağaçlar öpülür (Hızır’ın el sürdüğü, can verdiği düşünülen kutsiyet yüklenen ağaçlardı), evden getirilen mayalı hamurdan yapılmış niyaz denilen ekmekler gelenlere dağıtılıp yenilir, kurbanlar kesilir, mum yakılıp dilek dilenir ve ateş yakılırdı. Deyişler söylenir semaha durulurdu. Çınar ağaçlarına rengârenk oyalı yazmalar, çaput denilen kumaş parçaları bağlanır dilek dilenirdi.

Çocukluğumun anıları içinde bir de; evimizde porselenden yapılmış çok eski ve süs olarak kullanılan küçük bir çaydanlık vardı. İçine annem Hızır türbesinden aldığı taşları kırmızı bir kese içinde saklamıştı. Ne zaman içi daralsa, birimiz hasta olsak, bir olumsuzluk ile karsılaşsa ya da önemli bir iş, sınav vs zamanlarında bu taşları bir bardak suya koyar "Ya Hızır" ile başlayan duasını suya okur, bizlere bu suyu içirir bir de mum yakardı. Tabi bu ritüeli gece yarısı yapardı. Bu şekilde, yeni güne şifa, bereket ve iyi şans ile uyanmak sağlanmış olurdu. Şimdi şimdi bu kadim ritüellerin ne anlama geldiğini anlıyorum. İnsanlık var olduğundan beri kutsalı arama merakı ile hareket etmiş, doğanın bir parçası olduğunu anladığında ona göre yaşamayı tercih etmiş, doğaya saygı ve sevgi ile hareket ederek bu minneti ona çeşitli davranış ve ritüeller ile göstermişti. Kızılderililerde de bu böyleydi, Afrika yerli kabilelerinde de, Anadolu’daki Yörüklerde de, Budistlerde de, Avustralya Aborjinlerinde de bu böyleydi. İnsanın doğadan kopması neticesinde manevi yozlaşmasının da başladığını söylersek, bu söylemin yanlış olmayacağı kanaatindeyim.

Hıdırellez yakın tarihte UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne girmiştir. Bize düşen atalarımızdan bize emanet edilen bu kadim inanış, gelenek ve kültüre sahip çıkmak ve onu çocuklarımıza öğretmek ve nesillerce yaşanması için özen göstermektir.

Bu manada, 5 Mayıs gecesi dileklerimizi bir kâğıda resmedelim, ince rulo şekline getirip kırmızı iple bağlayalım ve gül ağacı, o da yoksa bir çiçek saksısına koyalım, bir bozuk parayı da saksıya gömelim ve sabah olduğunda bunları alalım. (Gül enerjisi en yüksek çiçektir.) Dilekleri suya atalım, parayı da cüzdanımızda saklayalım. Ateş yakamayacağımız için mum yakalım, üstünden atlayalım. (Ateşin yaşam enerjisi olduğu, kötülüklerden ve nazardan koruduğuna inanılır.) “Ya Hızır” deyip ilkin tüm insanlık, tüm dünya için şifa ve iyilik dileyelim sonra da yakınlarımız ve kendimiz için dualar ve iyi dileklerde bulunalım. Hamur mayalamayı da unutmayın. Bereketi ve bolluğu artırdığı rivayet edilir.

Aslında, insan olarak doğanın yenilenmesine ortak olmak, doğayla birlikte tazelenmek ve sevgi ile umut ile yaşama sarılmaktır HIDIRELLEZ… 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.