Takip Et

KALBİM TEMİZ

Kıymetli Kardeşlerim Cumamız Hakkımızda Mübarek Olsun!

Öyle ya, bu dünyaya mümin anne-babadan geldik ve hayatımıza da mümin olarak devam ediyoruz. Eğer ibadet ediyorsak kendimizi bahtiyar sayarız. Herhangi bir sebeple ibadetten geri duruyor bir de haram işlere bulaşıyorsak, türlü türlü mazeretlerin arkasına sığınırız. Bulabildiğimiz kadar mazeretleri sıralarız. Yetmez, bu sefer de ibadet edenleri suçlama yoluna gideriz. İbadet ettiği halde, ne işlere bulaşıyor diyerek göğsümüzü zafer kazanmış kumandan edasıyla kabartırız. Son olarak da kalp temizliğinin önemine işaret eder, karşı tarafı veya kendi kendimizi “kalbimizin temiz olduğuna” inandırırız.

Zaman geçtikçe, mazeretler çeşitlenir, suçlamalar seviye atlar, kalp temizliği edebiyatı da çağ atlamış olur. Ama arada bir de lokma hayrı yapmayı da ihmal etmeyiz. Hele cenazemiz olduğunda hemen arkasından yemek veya pide dağıtmayı da ihmal etmeyiz. Sokakta gördüğümüz dilenciye bir-iki lira verdik mi, “al işte cennetin ortasındasın” edasıyla kasılarak yürürüz. Sohbet ortamı açıldığında da, geri kalmamak için, “ben de hayır yapıyorum” diyerek hem kendimizi rahatlatırız hem de karşı tarafa karşı mahcup olmaktan kurtuluruz. Arada bir de cenaze namazına abdestli gitmiş, dostlar alışverişte görsün hesabı camiye girip öğle veya ikindi namazını kılmışsak, değmeyin keyfimize. Birkaç kere de Perşembe akşamı yatsı namazına gidip okunan sureleri dinleyip ardından yatsı namazını kıldıysak var ya, kırk evliyadan üstünmüşüz havasına bürünürüz. Mübarek gecelerde de camiye gittiysek, kulluk vazifemizi yapmışız edasıyla günlerimizi geçiririz.

Düğün daveti olursa, kaçırmadan gideriz. Hele yemekliyse, hiç kaçar mı? Belki düğünde yemek yenirken, arka fonda yemek müziği edasıyla mevlüt okunuyordur. Dinlenmek için değil de sanki yemek yiyenler hoş vakit geçirsin diye mevlüt okunur. Aralarda Kur’an’dan belli kısımlar okunur, tabi ki kimse dinlemez. Çünkü yemek yenecektir. Bir de bakarsın ki mevlüt bitmiş, akşamleyin de balo dedikleri bir eğlence vardır. Mevlüt için hoca çağıran kişi vurdulu-kırdılı, çalgılı-çengili eğlence düzenlemiş, serviste de içki sunmuştur. Baştan beri kendisini ibadete az da olsa değer veren olarak tasvir etmeye çalıştığımız zat, içki şişelerinin arasında kendini kaybetmiştir. Kendini de şöyle savunur “ibadetimi de yaparım içkimi de içerim ne var bunda?”

Bu tablodan ortaya öyle bir din anlayışı çıkıyor ki, böyle bir anlayışı ne Allah Teâla emretmiş ne de Rasûlüllâh Efendimiz (s.a.s.) yaşamış ne de yaşanmasını emretmiştir. Dini emredilen şekilde yaşarsak doğru olur, keyfimize göre yaşarsak bu da din olmaktan çıkar.

Kimse su faturasını ödemek için nüfus müdürlüğüne gitmez, aynı şekilde hiç kimse de evlilik işlemleri için askerlik şubesine gitmez. Şayet gitmiş olsa ya delidir ya da bunamış, aklı gidip geliyor denir. Örneklere devam edelim, öğretmen sınavda matematikten bir problem sorsun, bu problem de toplanarak çözülüyor olsun. Öğrenci toplamayıp da işlemi çarparak yapsa ve yanlış sonuç çıksa, öğrenci bu sorudan puan alamaz. Gidip de çocuğumuza neden puan vermedi diye öğretmeni suçlamayız. Bizim iki kulaklı yapamadı der geçeriz.

Bir de fıkra anlatalım da tam olsun. Nasreddin Hoca kilerin önünde yere eğilerek bir şeyi arıyormuş. Uzun süredir aradığı halde bir türlü bulamamış. Hanımı da merak edip sormuş “Hoca ne arıyorsun?” Hoca da cevap vermiş “yüzüğümü arıyorum.” Hanımı tekrar sormuş “Hoca, nerde kaybettin, söyle, ben de yardım edeyim?” “Hanım, kilerde kaybettim.” “ O zaman yüzüğü neden kilerde aramıyorsun da neden kilerin kapısının önünde arıyorsun a hoca? Sen yaşlandın galiba!” “ Hanım, kiler karanlık, göz gözü görmüyor, orda nasıl bulacağım ki, burası aydınlık, ben de burada arıyorum işte.”

Nasreddin Hoca’nın kilerde kaybettiği yüzüğü kilerin önünde araması gibi biz de, Rabbimizin bize emrettiği şeyleri bırakıp, atadan-dededen gördüğümüz, kitaba uyar mı demeden hemen kabullenip uyguladığımız işlerde Allah’ın rızasını arıyoruz. Mevlüt yemeği gibi adetlerin devam etmesi tabi ki güzel bir şeydir. Cenazeden sonra verilen yemeyi güzel olmanın dışında tutuyorum. Çünkü cenaze yemeği cenaze sahibine yükten başka bir şey değildir. Bir ayetle bitirelim;

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa, gönlü onunla hoş olur. Şâyet başına bir kötülük gelirse, gerisingeri (küfre) dönüverir. O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir.” (Hac Sûresi 11) 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.