Takip Et

İMANSIZ AMEL BOŞTUR

Kıymetli okurlarım cumanız mübarek olsun!

Bu dünyaya imanlı anne-babanın kucağında gelmek şüphesiz çok büyük bir nimettir. Fakat ölene kadar bu imanı korumak yani istikamet üzere olmak ise zor kısmıdır. Bu sebeple dualarımızda her zaman istikamet üzere olmayı ve son nefeste iman ile ahirete göçmeyi istemeliyiz. Bu dünyada imanlı-imansız ayırt edilmeksizin nimetlerden faydalanmaktadır. Burası imtihan yurdu olduğu için, herkesin nimetlerden faydalanması esastır. Fakat ahirette sadece müminler cennete gidecektir. Rabbim! Rızasına erişip cennete gidenlerden eylesin bizi!

Şimdi biz bunları anlatınca, bazı aklı evveller çıkıp, “yahu adam imansızsa bunun hesabını Allah sorar, size ne, belki kabul eder” diye serzenişte bulunur. Güya hocaya hocalık öğretir. Onlar zanneder ki bunu diyen hocalar bir araya gelmiş, aralarında anlaşmış da ondan böyle söylüyorlar. Birazdan okuyacağımız ayetler, imansızın iyi de olsa amelinin kabul edilmeyeceğini açıkça misallerle gösteriyor. Bunu biz dile getirdiğimizde –Hâşâ- Allah’ın işine mi karışmış oluyoruz? Allah, affederim demiş de bunu biz mi saklıyoruz? Şimdi bakalım Rabbimiz ne buyuruyor;

“İnkâr edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır. Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz. (Tıpkı bunun gibi kâfir de hesap günü amellerinden bir şey bulamaz). Ancak Allah'ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam görür. Allah, hesabı çabuk görendir.”(Nûr Sûresi 39)

“Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Kime Allah nur vermezse, onun için nur diye bir şey yoktur.”(Nûr Sûresi 40)

“Kim yalnız dünya hayatını ve onun zînetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar. İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.” (Hûd Sûresi 15-16)

"İçinizden her kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların dünyaya ve âhirete yönelik tüm yaptıkları boşa gidecektir. Yaptıkları iyiliklerin faydasını bu dünyada da öte dünyada da göremeyeceklerdir. Onlar cehennem halkıdırlar ve sonsuza dek orada kalacaklardır.”(Bakara, 2/217)

Şimdi okuduğumuz bu dört ayette, Rabbimiz kâfirlerin iyiliklerini kabul etmeyeceğini beyan ediyor. Şimdi nasıl çıkar da bir müslüman, haddi olmayarak kâfirlere Allah’ın rahmet edeceğini söyler? Bu konuda başkaca ayetler de vardır. “Edison ampulü bulmuş, bütün insanlar ondan faydalanıyor, eee bu adam şimdi cennete gitmeyecek mi?” Gitmeyecek kardeşim. Ben demiyorum, Rabbimiz diyor. Biz kâfirlerin cennete gideceğini düşünüp kafa yoracağımıza, kendi sonumuzun nasıl olacağına kendimiz için kafamızı yorsak daha akıllıca olacaktır şüphesiz. Biz kendimiz kurtarmamışken, birçok eksiğimiz varken imansızı cennete taşımaya çalışıyoruz. Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna teneke bağladı hesabı oluyor bizimkisi.

Bir tane futbolcu ülkemizde vefat etmişti. O zaman bir hocamız resmi olarak sorulan soruya cevap verdi. Ve bu cevabı resmi wep sitesine koydu. Vay efendim sen misin bu adam kâfirdir, cehenneme gidecek diyen deyip günlerce ulusal gazete ve televizyonlardan linç edildi. Bir de linç edenlerden birisi imam-hatip lisesinin arka bahçesinden firar etmiş çok satan bir gazetenin yazarı, şimdi de genel yayın yönetmeni.

Efendimiz (s.a.s.) bile sevdiği birini hidayete erdiremedi. İbrahim (a.s.) babasını, Nuh (a.s.) oğlunu, Lût (a.s.) karısını imana getiremedi. En yakınlarının peygamber olması onları cennete sokamayacak. Kâfirlere şefaat de edilmeyecek.

Rasûlüllâh (sav), amcası (Ebû Tâlib) ölürken kendisine, “Lâ ilâhe illallâh (Allah’tan başka ilâh yoktur.) de ki ben de onunla kıyamet gününde senin için şahitlik edeyim.” dedi. Amcası bundan kaçınınca Allah, “Şüphesiz ki sen sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin…” (Kasas, 28/56) âyetini indirdi.(Müslim, Îmân, 41)

Bu haftaki yazımızı Rasûlüllâh Efendimizin (s.a.s.) torunu Hasan (r.a.)’a öğrettiği şu güzel duayla bitirelim; "Allah’ım, hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir. Sıhhat ve afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Himaye ettiğin kimseler gibi beni de himaye et. Bana verdiğin nimetleri bereketlendir. Verdiğin hükmün şerrinden beni koru. Hükmü sen verirsin, senin üstüne hüküm verecek kimse yoktur. Senin dost olduğun kimse asla zelil olmaz. Eksiklikler sana yakışmaz. Ey Rabbimiz! Yücesin ve kutlusun." (Tirmizî, Vitr, 10) 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.