Takip Et

FITIR SADAKASI VE FİDYE

FITIR SADAKASI

Halk arasında fitre diye bilinen fıtır sadakası; insan olarak yaratılmanın ve Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır. Kişi, kendisinin ve küçük çocuklarının fitrelerini vermekle yükümlüdür. Rasûlüllâh (s.a.s.), köle-hür, büyük-küçük, kadın-erkek her müslümana fitrenin gerektiğini ifade etmiştir (Ebû Dâvûd, Zekât, 20). Fıtır sadakasının vacip olma zamanı Ramazan bayramının birinci günü olmakla birlikte, bayramdan önce de verilebilir. Hatta bu daha faziletlidir. Bununla birlikte, bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Ancak, bayram namazından önce verilmesi müstehap kabul edilmiştir.

Şâfiî mezhebinde ise; fitreyi, meşru bir mazeret bulunmadıkça bayramın birinci gününün gün batımından sonraya bırakmak haramdır. Fitreyi Ramazan’ın ilk günlerinde vermek de caizdir. Fitrenin hedefi, bir fakirin içinde yaşadığı toplumun hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin karşılanması, böylece bayram sevincine iştirak etmesine katkıda bulunmaktır. Günümüzde fıtır sadakası miktarının belirlenmesinde, kişinin bir günlük (iki öğün) normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktarın ölçü alınması daha uygundur. Kişi dinen zengin sayılanlara, anne, baba, dedeler ve ninelerine, çocuklarına, torunlarına ve eşine fıtır sadakası veremez. Fitreler bir fakire verilebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtılabilir. Ancak bir kişiye verilen miktar bir fitreden az olmamalıdır.

Ramazan bayramına kavuşan, temel ihtiyaçlarının ve bir yıllık borçlarının dışında nisap miktarı (80.18 gr. altın veya bu değerde) mala sahip olan müslümanlar kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için fıtır sadakası vermekle yükümlüdürler. Ancak fıtır sadakası ile yükümlü olmak için bulunması gereken nisap miktarı malın, “artıcı” özellikte olması ve üzerinden “bir kameri yıl” geçmiş olması gerekmez. Kişi kendisinin ve ergenlik çağına ulaşmamış çocuklarının fitresini vermekle yükümlüdür. Diğer yakınlar için fidye verme zorunluluğu yoksa da eğer verilirse geçerli olur.

Şâfiî mezhebine göre ise fıtır sadakası vermek “farz”dır ve bununla yükümlü olmak için nisap miktarı mala sahip olmak şart değildir. Temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesine yetecek kadar azığa sahip zengin-fakir her müslüman fitre ile yükümlüdür. Ayrıca varlıklı kimsenin müslüman olan eşi, çocukları, ana-babası ve diğer yakınları için de sadaka-i fıtır vermesi gerekir.

Fıtır sadakası, kişinin bakmakla yükümlü olmadığı yoksul müslümanlara verilir. Fıtır sadakası ve oruç fidyesini vermek durumunda olan kimsenin bunlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanmaması esastır. Zekât için de aynı kural geçerlidir. Bu sebeple bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usûl ve fürûuna veremez. (Usûl, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; fürûu ise; çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır.) Ayrıca eşler de birbirlerine zekât, fitre ve fidye veremez.

Fıtır sadakası, zekât ve fidye, cami, okul, köprü, yol vb. yerlere verilemez. Zamanında ödenmeyen fıtır sadakası en kısa zamanda ödenmelidir. Fıtır sadakası Ramazan ayı içerisinde de ödenebilir. Bu şekilde bayramdan önce ödenmesi fakirin ihtiyacını daha iyi giderir. Yalnız ihtilaftan kurtulmak için fitreyi Ramazan bayramının birinci gününün akşamı olmadan vermek gerek. Çünkü bu zamandan sonra fitre vermek Şafi mezhebine göre haramdır.

Ülke ve bölgelere göre geçim standartları farklı olduğundan, sadaka-i fıtır mükellefi, kendi bulunduğu yere göre tespit edilen miktarda sadaka-i fıtır vermelidir. Ancak sürekli olarak yurt dışında yaşadığı hâlde sadaka-i fıtrın ödeneceği zaman Türkiye’de bulunan kimse, Türkiye’nin şartlarına göre sadaka-i fıtrını verir.

FİDYE

Fidye, oruç ibadetinin yerine getirilememesi sebebiyle ödenen maddi bedeldir. İhtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kimse, daha sonra bu oruçları kaza etme imkânı bulamazsa, her gününe karşılık bir fidye öder. Bir fidye, bir kişiyi bir gün doyuracak yiyecek miktarı veya bunun ücretidir. Bu da “sadaka-i fıtır” ile aynı miktarı ifade eder. Bu, fidyenin asgari ölçüsüdür. İmkânı olanların daha fazla vermesi daha iyidir. Şunu bilmek gerekir ki sağlık durumu yazın oruç tutmaya elvermeyebilir. Ancak kışın tutabilecek durumda ise böyle bir kimse fidye veremez. Kış mevsiminde oruçlarını kaza eder. Fidye vermek demek, yılın hiçbir mevsiminde oruç tutamayanlar içindir.

Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, ileride tutabilecek duruma gelirlerse, fidyelerini vermiş bile olsalar tutamadıkları oruçları Hanefîlere göre kaza ederler. Önceden verdikleri fidyelerin hükmü kalmaz, bunlar nafile bağış/sadaka sayılır. Fidye vermek durumunda olan kimseler, fidye vermeye maddi durumları elvermeyecek kadar fakirseler Allah’tan bağışlanma dilerler. Çünkü onlar fidyeden sorumlu değillerdir. Oruç fidyesi, zekât ve fıtır sadakası aynı yerlere verilir. Yazımızın üst kısmında bunları açıkladık.

Oruç tutmaya gücü yettiği hâlde tutmayan veya geçici bir sebeple tutamayan kimseler hakkında fidye hükmü yoktur. Yani böyle kimseler oruçlarının kazasını tutmak zorundadırlar. Mazeretsiz oruç tutmayanlar hem tutamadıkları oruçları kaza ederler hem de tevbe-istiğfar ederler.

Mazeretli veya mazeretsiz oruçlarını tutmadan ölenler için fidye ödenmelidir. Hatta bunu vasiyet etmelidir diyen âlimler vardır. Şafi mezhebine göre oruç tutmadan ölen kimsenin geride bıraktığı mirastan vasiyete gerek kalmaksızın oruç fidyesi verilmesi gerekir.

Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bu mübarek ayda tuttuğumuz oruçlarımızı ve gecelerinde kıldığımız teravihlerimizi kabul eylesin! 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.