Takip Et
  • 2 Kasım 2013, Cumartesi

Hekimlikte hastalığı tanıma ve zaman

-Doktor bey ben bu boynundaki rahatsızlık için yaklaşık 10 yıldır doktorlara gidiyorum! Hiç bir doktor boyunda istemsiz kasılmanız var demedi. Canınızı sıkmışsınız, geçer üzülmeyin, kendinizi sıkmayın dediler. Sonunda başka bir şehirde gittiğim doktor "sizin boynumuzda istemsiz kasılmalar var" bunun içinde iğne tedavisi yapmak gerekiyor, size botulinum toksini uygulamak gerek dedi. İğneler sonrasında düzeldim. Neden benim derdimi kimse anlamadı doktor bey?

-Doktor bey ben de aynı durumdayım! Benim bacaklarıma da geceleri bir şeyler oluyordu. Gündüz iyi olan bu bacakların içine geceleri huysuz - huzursuz bir çocuk giriyordu sanki. Dur - durak bilmiyorlar geceleri! Söyle bir uzatayım da televizyon bakayım desem, bu "huzursuz çocuk" rahatsız ediyor, sürekli gezinmek istiyordu. Uyutmuyordu da! Geceler boyu uykusuzluk canıma tak etmişti. Doktora gittiğimde ya uyku ilacı veriyorlar ya da moral düzenleyici veriyorlardı ama bir fayda etmiyordu. Dile kolay 15 yıldır ben böyleyim. Sonunda bir doktor bana sizde "huzursuz bacaklar hastalığı" var dedi. Ben çocuk demiştim o bacaklar dedi!. Ama verdiği tedavi öyle iyi geldi ki bebekler gibi uyumaya başladım. "Allah razı olsun ondan."

Hekimler nasıl yetişir? Hasta hekim ilişkisi nasıl olur? Hastalık tanısı nasıl konur?

Hekimlik süreci uzun ve zor bir süreçtir. Öncelikle insan yapının fiziksel, kimyasal, biyolojik ve psikolojik özellikleri öğrenilir. Bu yapıların bir biri ile etkileşmesi, normal çalışma süreci ve sonrasında da bu sürecin nasıl bozulduğu öğrenilir. Hangi bölgedeki sorunlar daha sık gözlenir?, Bu sorunları ne ortaya çıkarır?, Bu süreç nasıl ilerler ve nasıl biter? gibi soruların yanıtları öğrenilir. Bu uzun ve yorucu sürecin hem içinde hem de sonunda pratik yapma süreci bulunur ve hatta ömür boyu da sürer.

Hekimin bilgileri bir eve benzer. Tuğlaların birer birer örülmesi gibi yeni bilgiler örülür, ilişkilendirilir, içinde huzur ile yaşanılacak bir yuvaya döner. Bu ev, içine girene huzur ve sağlık vermeyi hedefler. Bir hastanın bir hekime gelmesi "bu eve misafir edilmesi" gibidir. Misafir iyi bir şekilde karşılanmak, hal-hatır sorulmak, karşılıklı sohbet etmek ve sonunda da mutlu olarak ayrılmak ister. Ev sahibini de isteği aynıdır. Şu soruyu sormak gerekir! Siz kime misafir olmak istersiniz? Yanında kendinizi iyi hissettiğiniz, kendinizi ifade edebildiğiniz, size konuşma fırsatı veren, sizi dinleyen, size karşı ön yargısız olan bir komşunuza mı, yoksa tam zıt özellikleri olan birine mi? Peki ya ev sahibi hangi misafirin gelmesini daha çok sever? Çok konuşan ve kendisine bir şey bile söyletmeyen, sabırsız ve alıngan, saldıracak - kavga çıkaracak bir neden bulmaya çalışan, sohbet konusu açmadığı gibi hiç bir sohbete de katılmayan bir komşu mu yoksa sohbetine doyum olmayıp her şeyi yeteri kadar ve yeteri zamandan konuşan, güler yüzlü, içten ve pazarlıksız bir komşuyu mu? Gördüğünüz gibi hekim - hasta ilişkisi "karşılıklıdır". İki tarafın da beklentileri ve istekleri vardır.

Hastalığın tanısı öncelikle hastanın anlattığı hastalık hikayesi ile konur. Kendini iyi ifade eden bir hasta, hekimin aklında sorunun hangi vücut bölgesinden kaynaklandığı sorusuna cevap olur. Ardından o bölgeyi etkileyen hastalıkları düşünen hekim en sonunda da, hangi hastalığın bu yakınmayı ortaya çıkardığını bulur. Sonrasında yapılan muayene ve incelemeler bu düşünceyi desteklemek içindir. Tanı koyma sırasında mutlaka "eve gelen misafir ile sohbet etmek" gerekir. Bu sohbet yeterli sürede olmaz ise yani hasta dinlenmez, tetkikler istenerek gidilmeye çalışılır ise "istenilen limana varılamaz", masrafta artar.

Peki doktor bey benim hastalığımı neden tanımadılar? Ben neden bu kadar yıl tanı almadım?

Teknoloji insanın en görülmeyecek denilen noktalarını bile görünür hale getirmiştir. Bu sayede pek çok hastalık tanınır ve tedavi edilebilir olmuştur. Ancak hekimlikte asıl olan şey hastadan gerekli olan bilgiyi toplamaktır ki bu da hastaya verilen zaman ile olur. Maalesef günümüzde yönetimlerin uyguladığı hizmet politikaları sonucu olarak hekimin hastaya ayırdığı zaman azalmıştır. İş için gereken zaman azaldığında sayı çoğalır belki ama, kalite mutlaka azalır. Hekim de bir insandır, yorulur. Çok sayıda hasta bakan ve yorulan hekimler giderek kendilerini geliştirmek için gereken yatırımları - okumalarını yapamaz - yapmaz hale gelir. Tanı konmamasına ya da yanlış tanı ve tedavilerin olmasına neden olabilir. Önemsizmiş gibi görünen bu kısır döngü, iyi bir gelecek için mutlaka düzeltilmelidir.

Prof. Dr. Nefati Kıylıoğlu

Adnan Menderes Üniversitesi

Nöroloji AD, AYDIN

www.aydinnoroloji.com 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.