Takip Et
  • 26 Mart 2014, Çarşamba

Türk-i Nevruz

Kelimenin aslı eski Farsça'dan gelir. Yeni anlamındaki nava ve gün ışığı anlamındaki ruz sözcükleri birleşerek oluşturmuşlardır. Anlamı 'yeni gün/günışığı'dır ve günümüzün Farsçası'nda da hala aynı anlamda kullanılmaktadır. Türk kültüründe Nevruz doğuş, diriliş anlamına gelir. Aynı zamanda baharın başlangıcı sayılır ve bir takvim değişikliğini anlatır. Türk kültüründe Nevruz'un bir adı da Ergenekon’dur. En eski Türk kaynaklarından itibaren böyle bir kültüre sahip olduğumuz anlaşılmaktadır. Türk tarihinin her döneminde Nevruz varlığını devam ettirmiştir. Cumhuriyetle birlikte yerleştirilmeye çalışılan ulus bilincine bağlı olarak özellikle Atatürk tarafından Nevruz'un daha geniş katılımlı kutlanması teşvik edilmiştir. Kimi topluluklar, bu günü Allah’ın dünyayı yarattığı gün, kimileri Nuh Peygamber’in yere ilk ayak bastığı gün, kimileri ise ilk insanın yaratıldığı gün olarak değerlendirirken, bazı topluluklar geceyle gündüzün eşit olduğu bu günü, baharın müjdecisi kabul etmiştir.

Bu gün, geleceğe dair umut, arzu ve temennileri de içinde barındırıyor. Bu yönüyle dünyada tek ve özgün olan Nevruz Bayramı, doğadaki dirilişin yanı sıra insana dair umudu ve en güzel dilekleri de temsil ediyor.

Eski Türkler ile İranlıların yılbaşı kabul ettikleri gün, Türklerin ilk takvimi olan On İki Hayvanlı Türk Takvimi’nde de yer alıyor. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Afganistan ve Tacikistan ise resmi tatil ilan ettikleri Nevruz’u, ‘milli bayram’ olarak her yıl kutluyor. Ebulgazi Bahadır Han’ın eseri ‘Şecere-i Türk’te, Ergenekon menkıbesinde 400 yıl dört tarafı yüksek dağlarla çevrili bir vadide kalan Türk’ün, baharın başladığı gün çıkarak, ata yurduna döndüğü ve hürriyetini, istiklalini kazandığı da belirtiliyor.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.