Takip Et

PENCEREMDEN BAKARKEN - 3

……………………….

Ben de pandeminin ilk günlerinde tedbiri daha sıkı tutmama rağmen sanırım son zamanlarda daha az dikkat ediyorum. Tabi evin her yerini dezenfektanla silip durmak, dışarıdan gelen her şeyi çamaşır suyuyla yıkayıp balkonda bekletmek, haftalarca burnumu bile kapıdan çıkarmamak belki insan doğası için ağırdı ama özellikle bugün öksürük ve akciğerlerimde hırıltı hissetmeye başlayınca ‘Ya virüs kaptıysam? Nereden kapmış olabilirim? Bu hafta nerelere gittim? İnsanların yanında maskemi çıkardım mı?’ diye düşünürken kendimi epeyce eleştirdim. 23 yaşında küçük çapta bir kanser atlattığımdan beri sağlığımı ikinci plana attığımı arada bir fark eder ama asla değişmem, bunun için kendime de hep kızarım. Ama bu virüs öyle bir illet ki, yaptıracak olduğum test sonucum olur da pozitif çıkarsa kendi sağlığımdan öte evden çıkamayacağım için bu hafta planlarımın ne olacağı düşüncesiyle hissettiğim sorumluluk baskısı kadar benimle temaslı olan kişilerin de işlerine engel olacağım düşüncesiyle hissettiğim suçluluk psikolojisi bile çok ağır. Özellikle meslektaşlarımızla ortak bir kararla başlattığımız çok ciddi bir uygulamamız var, bu hafta ilk haftası ve büyük oranda bu konuyla ilgilenmem lazım evden çıkamayacak olursam sekteye uğrayabilir. İnşallah sonucum negatif çıkar. Şuan bu pencereden bakınca da görebildiğim sayısız ev var, sayısal olarak baktığımızda en az 20 ev bu virüsle mücadele etmiş ve ediyor olmalı. Belki de benim gibi endişeyle bekleyen birileri daha vardır şuan da karşı pencerelerin arkasında kimbilir… Eğer öyle biri varsa selam olsun, umarım senin de sonucun güzel çıkar. :) Çocukluğumdan gelen böyle bir alışkanlığım var. Bazen araçtayken de ‘inşallah buradan görebildiğim tüm arabalardaki herkes mutlu olur, Allahım dilediklerini gerçekleştir’ der, dua eder, bir yandan evrene pozitif enerji gönderirken, bir yandan da sevap işliyorum diye mutlu olurum. Küçük şeyler…:)

*

Az önce karşıdaki sitenin zemin otoparkına bir araç park etti. Aydın’da ‘zemin otoparkı’ da meclis kararları sebebiyle mimar olarak kafa yorduğumuz ayrı bir konu, aklıma gelip gitti şimdi. Bir de ne kadar farklı fiyat aralıklarında araç var aynı sitenin otoparkında. Bazıları arsa sahibi bazıları da sonradan ev satın alan kişiler muhtemelen. Neyse, bu saatte nereden geliyor acaba sokağa çıkma yasağı varken bu araba. Belki doktordur içindeki. Onlar için bin kat daha zor geçiyor bu pandemi süreci. Eşim de doktor, bu yüzden ne büyük fedakarlıklar yaptıklarını yakından gözlemleyen biri olarak haklarını ödeyemeyeceğimizi buradan da yazmalıyım. Tabi kadın şiddeti gibi doktor şiddeti de ülkemizin üzücü gerçeklerinden. Temel problemimiz ‘şiddet’. Bu eğilim toplumsal bir defomuz. Bu defonun tetikleyicisi her ne ise onun ‘çocukluğuna inip’ kökten çözmemiz gerekiyor.

*

Ama maalesef mücadelelerimiz çok yüzeysel. Şiddet uygulayanın ‘ceza’sını, virüse yakalananın ‘tedavi’sini daha çok konuşuyoruz. Örneğin pandemide tedavi kadar ve belki daha fazla önemli olan; bu salgını/yayılımı engelleyici kalıcı düzenlemeler yapmak. Pandeminin sağlıksız kent ortamlarında yayıldığına hepimiz yeterince şahit olduk. Bu derme/çatma yaşam alanlarına sahip mahallelerin karantinaya alındığını biliyoruz. Bir takım kentsel ve mimari düzenlemelere ihtiyaç olduğu çok açık olduğu için Avrupa’da pandemi ile mücadele yöntemi olarak ilk aylardan itibaren kilometrelerce bisiklet yolları kuruldu, toplu taşıma sistemleri yeniden düzenlendi. Aslında bu konu çok detaylı, ayrı bir başlık altında kaleme almalıyım. Ama ilgilenenleri geçtiğimiz dönem Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Bina Bilgisi Yüksek Lisans programındaki ders kapsamında gerçekleştirilen “Pandemekân: Mekânın Salgın Halleri” başlığındaki çalışmaların ve atölyelerin sergilendiği ‘pandemekan.wixsite.com’ sitesine yönlendirmek isterim. Değerli hocalarım ve arkadaşlarım tarafından oluşturulmuş harika bir kaynak. Belki pandemiye yaklaşımımızı değiştirir. Değişmesi gerekiyor çünkü, yoksa kurtulamayacağız. Pandemi de bir işim için ‘mücbir’ sebep oluşturuyor aslında. ‘Kurtulamayacağım’ derken kurtulamadığım bir işim aklıma geldi ve gece gece zihnim açıldı, yarın bir şartnameye bakıp ne haklarım var öğreneyim.

*

Bu arada bitki çayım bitiyor. ‘Dokuzlu Çay’ adında içerisinde 9 farklı bitki olan bir çay bu. Her biri ayrı bir işe yarıyor, stres alanı var, uyku getirici olanı var, form sağlayanı var. Hangi bitki ne işe yarıyor pek anlamıyorum, anlayanlara da çok özenirim. Annem bir ara aktardan çeşit çeşit almış ofisime koymuştu. Ruh halime göre bir şeyler hazırlıyordu. Bu da ayrı başlı başına bir sektör, ‘insanların bir bildiği vardır belki uykumu getirir’ diye içeyim demiştim kalkıp gecenin bu saatinde. Arada üstüme döktüm; koltuğun kolçağı ve masa arasındaki mesafeyi kritik ettiğim farklı bir deneyimdi. Pencereden bakıp zihnimi dağıtmaya çalışırken beynimde değişip duran bunca konulardan biri de ‘bu hafta köşede hangi konuya değinsem?’di. Zannediyorum buldum. Bir konuya değinmek yerine sizi böylece beynimin içine davet etmek belki daha nazik bir davranış olacak. Yarın tüm bu düşündüklerimi kaleme almalı ve kısa parçalar halinde sizlerle paylaşmalıyım. Şimdi gidip uyumaya çalışsam iyi olacak. Çünkü zaten bugün çok sevgili arkadaşım Seyfettin’in düğününde gözüme japon yapıştırıcısı kaçtı ve acile gidip kontrol ettirirken de gözümü baya yordum. Uyuyamadığım zamanlar eşim Hakan bana kitap okuyarak beni uyutmaya çalışır. Bu gece uzun süre uyuyamadığım için uyuma taklidi yapmıştım, Hakan da uyuyabilsin diye. Zaten o kadar uykusu gelmişti ki kelimeler tam çıkmıyordu artık ağzından. :) Bu yüzden başucumuzda uyuma/uyumama arasında dinlediğim için yarım-yamalak hakim olduğum 3-5 kitap var. Onlardan birini okuyarak uyumayı deneyeceğim. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere hoşçakalın!

(Not: Koronavirüs testi sonucum negatif çıktı! Darısı test yaptırıp sonuç bekleyenlerin başına.) 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.