Takip Et
  • 2 Nisan 2015, Perşembe

Ambulans şoförlerinin mucizesi!

Bornova Anadolu Lisesi 2. sınıfta yatılı bir öğrencisin. Hafta sonları okulda boş boş gezinirken, gözün ilan panosuna takılmış. "Yurt dışında lise eğitimi bursu kazanmak ister misin?" diye bir afiş. Birden hayal dünyasının içine girmiştim. Okyanus ötesi uçak yolculuğu, dizilerden gördüğümüz hayal dünyası, İngilizceyi geliştirmek de işin cabası. Sınavı belki kazanamam diye gizlice müracaat etmiştim.

Öğretmenler odasına isimlerimizi asmışlar. Her öğretmen tanıdığı öğrenciye bir oy vermiş. İzmir'de yaşayan popüler arkadaşların arasına son sıralardan girebilmiştim. Yazılı sınava girdim, sınavı kazanıp sözlüye çağrılanlar listesinde adımı görünce nasıl mutlu olmuştum. Sözlü sınava İzmir'in tüm okullarından katılım vardı ve ceket kravat gelen sadece bendim. Açıkçası giyecek başka düzgün kıyafetim de yoktu.

İzmir'den sınavı kazanan 5 kişiden birisi oldum. Adeta bir rüya alemindeydim. Okulun popüler ismi olmuştum. Çine'de yolda yürürken, anneler çocuklarına beni gösteriyorlardı. 17 yaşında bir genç için inanılmaz bir serüven. Uçakla gittik ve ben hayatımın ilk patates çipsini ve teneke kolasını uçakta gördüm. Bir üniversite kampüsünde 3 günlük bir kamp ve ailelerle buluşma. Birden bambaşka bir dünyaya girmiştim. Amerika'nın sayılı liselerinden biri Mt.Lebanon H.S.'da öğrenciydim. Üstelik futbol takımının forvet oyuncusuydum. Yerel gazeteler maç yorumlarında benden bahsediyorlardı. Her hafta sonu farklı kilise cemaatlerinden, kulüplerden konuşma yapmam için davet alıyordum. Bana babamın kaç eşi olduğunu, ulaşımda deve kullanıp kullanmadığımızı soruyorlardı. Okuldaki Yunanlı ve Ermeni öğrenciler dışında genelde herkesle aram iyiydi. Tek sorunum ailemin bana para gönderemeyişi olmuştu.

Babam ülke gündeminden uzak kalmamam için neredeyse her gün günlük gazetesini posta ile bana yolluyordu. Ben ise orada adet olduğu gibi yarı zamanlı işlerde çalışıyordum. Çim biçtim, kar kürüdüm, çikolata sattım, bowling salonlarında hatta inşaatlarda hafta sonları çalıştım.

Tanımadığım insanlara güzel sözler söylemeyi, selam vermeyi öğrendim. Randevuya saatinde gitmeyi, sınavlarda kopya çekmenin çok ayıp kabul edildiğini, ev işlerinde erkeklerin de kadınlar kadar rol aldığını gördüm. 17 yaşında iseniz artık aileniz kendi paranızı kazanmanızı bekliyor, gelecek planlarınıza hiç mi hiç müdahale etmiyorlardı. Aileler birbirine uzak sadece noel dönemi bir araya gelebiliyor, insanlar yalnız yaşlanıyor ve yaşlı bakım evlerinde ölüyorlardı.

Kendime dair pek çok şeyi orada keşfettim. Örneğin yurt dışında yaşamın bana göre olmadığını. İnsanın bir millet ve bir bayrağa sahip olmasının ne kadar önemli olduğunu. Bir 29 Ekim kutlamasında yıllardır oralarda yaşayan Türklere sarılıp, Ayten Alpman "Memleketim" söylerken ağlamanın nasıl bir şey olduğunu.

Gelince çevreme okul maçlarından önce bile Amerikan Ulusal Marşının dinlendiğini anlatmıştım. Bir de camilerin koroları olsun, basket takımları kurup turnuvalar düzenlesinler demiştim. Herkes bana garip garip bakmıştı.

Şehir dışında alışveriş merkezi kurmak, yerel gazete çıkartmak da projelerim arasındaydı ama tüm bunlar başta ailem herkese uçuk fikirler gibi geliyordu. Bugün 32 yıl sonra pek çok iş fikrim burada hayata geçirildi.

Ve artık Amerika'nın her kentinde okuyan, çalışan pek çok Aydınlı genç var. Oralardan buralara internet sayesinde yenilikler anında ulaşıyor.

Ben o yıllarda bu fırsata 2 . Dünya Savaşında gönüllü çalışan ambulans şoförlerinin kurduğu bir organizasyonla ulaştım. Ancak bu organizasyon başlı başına başka bir yazı konusu. Şimdilik hoşçakalın.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.