Takip Et
  • 5 Mayıs 2021, Çarşamba

EN GÜZEL SÖZ KİMİN SÖZÜDÜR?

Ramazan ayı denince aklımıza sadece Ramazan pidesi geliyorsa, oruca değil de sahurda ne yersek gündüz acıkmayız veya açlık daha az etkiler diye kaygılanıyorsak, Kur’an okuyup dinlemekle değil de dünya ve ahirete faydası olmayan işlere dalıyorsak, gündüz tuttuğumuz oruca değil de iftarda yiyeceğimiz tulumba tatlısına göz koyduysak, iftar ettikten sonra başta farz namazlar ardından da Ramazan gecelerini değerlendirmek manasında olan teravih namazını camilerde kılamıyoruz diye terk ediyorsak, ruhumuzu vaazu nasihatle beslemiyorsak Ramazan ayı konusunda epey eksiğimiz var demektir. Eğer yazılanların bir kısmını gönülden düşünüyor ve içimizde hafif de olsa bir pişmanlık varsa, demek ki yeşerecek tohumlar, canlandırmaya vesile olacak suyu beklemekte.

Bir şeyin kıymetini bilmek onu hakkıyla yerine getirme ile doğrudan ve kuvvetli bir şekilde bağlantılıdır. Ramazan ayı on bir ayda bir geliyorsa ve Kadir Gecesi ile İslam’ın beş şartından orucu barındırıyorsa kıymeti bir değil beş değil belki yüz kat daha fazladır. Akıllı insan, eline geçen fırsatı değerlendiren insandır. Bu ay her ne kadar oruç ayı ise de diğer yandan içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu aydır.

Bu ay Kur’an ayıdır. Rabbimiz bizlere bir mesaj gönderdi; “Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer Sûresi 17,22,32,40) Bu ayet aynı surede dört kez tekrar edilmiş. Kur’an-ı Kerim öğüt almak için kolaylaştırılmış. Öğrenmesi kolaydır. Kur’an öğrenmek en basit mesleği bile öğrenmekten daha kolaydır. Psikolojik olarak kafamızda büyüttüğümüz şeyler, gerçekte büyüttüğümüz kadar değillerdir. Sadece yakınlaşıp işe başlamak gerek. “Bu, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsın diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sâd Sûresi 29) Kur’an’dan akıl sahipleri öğüt alır. Bu yazıyı okuyacak kadar aklımız varsa Kur’an-ı Kerim’den ibret alabilecek kapasitedeyiz demektir.

Bir büyüğümüz konuşurken can kulağı ile dinleriz. Bunu iki şeyden dolayı yaparız; birincisi, söyledikleri önemlidir ve bize faydası olacaktır, öyle ya büyük saydığımız kişi boş konuşacak değil ya. İkincisi ise konuşan büyüğümüze saygı göstermek. Konuşanın mevkii ne kadar yüksek ise o kadar saygıyı hak eder. Şunu bilelim ki hiçbir yaratılmış sınırsız saygıyı hak etmez. Sınırı olmayan tek saygıyı hak eden Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’dir. Rabbimiz Kur'an'ın en güzel söz olduğuna dair şöyle buyuruyor; "Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur." (Zümer Sûresi 23)

Allah Rasûlü (sav) bir hutbesinde şöyle diyordu…: “Sözlerin en doğrusu, Allah’ın Kitabı; hâl ve tavrın en güzeli ise Muhammed’in hâl ve tavrıdır…” (Nesâî, Îdeyn, 22) Herkes en güzel sözü bulup uymak ister. Kur’an-ı Kerim en güzel sözdür. Çünkü Rabbimizin kelamıdır. Kur’an’ın bizim sözümüze üstünlüğü Allah’ın bize üstünlüğü gibidir. Rabbimizin bize verdiği değer olmasa biz neyiz ki?

Madem bu kitap kolaylaştırılmış, herkes öğrenebilir. Okumayı öğrenince illa hoca gibi okumak da gerekmez. Rasûlüllâh (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuşlardır; “Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur’an’ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır.”(Buhârî, Tefsîr, (Abese) 1) Meleklerle birlikte olmak için Kur’an ayında Kur’an okuyalım. Bu mukaddes kitabı sadece okumak yetmez. Rabbimiz ne emrediyorsa Rasûlüllâh (s.a.s.) emredileni nasıl yaşamışsa öyle yaşamak gerek. Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ı öğrenin, onu okuyun ve okutun. Kur’an’ı öğrenen, okuyan ve gereğini yapan kimse, her tarafa koku yayan misk dolu bir kaba benzer. Kur’an’ı öğrendiği hâlde (onu okumayan ve okutmayan) yatıp uyuyan kimse ise ağzı bağlı bir misk kabına benzer.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 2)

“Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan ve hükümleriyle amel edenin anne-babasına kıyamet günü bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı şayet aranızda olmuş olsa, dünya evlerindeki güneş ışığından daha güzeldir. O hâlde bununla amel eden hakkında ne düşünürsünüz?” (Ebû Dâvûd, Vitr, 14)

Doğru yol istiyorsak Kur’an’dan daha doğrusunu gösteren yoktur. Üzerimize rahmet yağsın istiyorsak Kur’an bizim için rahmettir. “Müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.” (Neml Sûresi 77)

Kur’ân-ı Kerîm sadece mezarlıklarda okunacak bir kitap değildir. Hele hele mevlid merasimlerinde yemeğe arka fonluk etmesi için hiç okunmaz. “Kur’an üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üstünde kilitler mi var?” (Muhammed Sûresi 24) Vazgeçelim artık Kur’an’ı sadece ölülere okumaktan. Kur’an dirileri doğru yola ulaştırmak için gönderilmiştir ölüleri değil. Ölülere ulaşacak olan sadece okunandan hâsıl olan sevaptır. Sevap için yine okumaya devam edelim.

Kur’an okuyanlar ve onu hayatlarının anayasası ilan edenler Rableri katında sonsuz sevaplara erişirler. Bu dünyada da Rasûlüllâh (s.a.s.) Kur’an’ı iyi bilenleri diğer kimselerden ayrı tutmuştur. Mesela; Namazda imamlık yapmaktan, savaşta ordu yönetmeye kadar pek çok görevlendirmede Kur’an’ı bilmeye ve okumaya önem veren Rasûlüllah’ın (s.a.s.), üstündeki elbiseden başka geline verecek bir yüzük bile bulamayan fakir bir kişinin nikâhını “ezberlediği sûreler karşılığında” kıydığı da bilinmektedir. Yine Allah Rasûlü, Uhud Savaşı’ndan sonra ordu yorgun düştüğünden her şehit için tek tek kabir kazdırmak yerine, kabirlerin geniş kazılması ve şehitlerin ikişer üçer birlikte defnedilmesi talimatını vermiş ve öncelikle Kur’an’ı iyi bilenlerin defnedilmesini istemişti.

“Size öyle bir şey bıraktım ki ona sıkı sarılırsanız sapıtmazsınız: Allah’ın Kitabı!” (Müslim, Hac, 147) Kur’an’a sarılacağız fakat Rasûlüllâh (s.a.s.) nasıl sarılmışsa öyle, sahabe-i kiram nasıl sarılmışsa öyle. Ahir zaman ümmetinin arkaya atmasına aldırmadan Kur’an-ı Kerim’i hayatımızın merkezine koyacağız. İçinde ne varsa içimizi dışımızı donatacak şekilde.

Bir dua ile bitirelim; “(Onlar şöyle yakarırlar): "Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin. "Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va'dinden dönmez." (A. İmrân Sûresi 8-9)

8 Mayıs Cumartesi gününü 9 Mayıs Pazar gününe bağlayan gece bin aydan daha hayırlı Kur'an'ın indirildiği Kadir Gecesidir. Şimdiden Kadir Gecemiz mübarek olsun! 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.