Takip Et
  • 27 Nisan 2013, Cumartesi

Doğa, vücudumuz ve enerji dönüşümleri

"Geri dönüşümlü" kavramını artık bilmeyenimiz yok gibidir. Hani marketten bir ürün alıyorsunuz ve onu torbaya koyuyorlar ya! Torbanın üzerinde de "geri dönüşebilir" yazıyor. Toprağa karıştığında kısa sürede çözünüp, artık bulunamaz, görünemez oluyor. İşte o! Bu bir "mucize" aslında. Bir şey diğer bir başka şeye dönebiliyor. Yaprak, kağıt, poşet, ağaç toprak olabiliyor. 

Dönüşme hayatın ve insan sağlığının da değişmez bir parçasıdır. İki kişiden, anne ve babadan gelen genetik bilgiyi taşıyan yumurtalar ile bebek, sonra çocuk ve erişkin bir insan ortaya çıkar. İnsan da poşet gibi geri dönüşebilir, toprak olur.

İnsan yaşarken, acıkır - doyar, üşür - giyinir, korkar - barınak yapar! Acıktığında yedikleri mide-barsak sisteminde temel yapı taşlarına ayrılır ve vücuda alınır - yani sindirilir. Hatta gereğinden fazla alınırsa depolanır göbek olur. Tarladaki pamuk önce iplik, sonra kumaş ve sonrada elbise olur giyilir. Taş ve toprak yeniden şekillenir, içindekiler çıkarılır, demir olur, yeniden birleştirilir ve ev olur. Üşüme giysi ile engellenmez ise ağaçlar ve topraktan ayrıştırılan kömür yakılır, geçilir karşısına. Karşısına geçilemiyor ise kömürle su ısıtılır, su evin içinde dolaştırılır, kalorifer olur.

Işık güneşten gelir. Aydınlatır ve ısıtır. Mutlak gereklidir. Yokluğu ölümdür. Güneşteki ışık hidrojenin helyum denen elemente dönmesi ile ortaya çıkar. Hidrojen elementler tablosunda birinci sırada yer alır. "En basiti, en temeli bu" denebilecek bir konumdadır. Ama dönüşüm sırasında ortaya çıkardığı enerji 4.57 milyar yıldır vardır ve muhtemelen bir o kadar yıl daha var olacaktır. Basit olarak baktığımızda ışık bir enerjidir. Isı da bir enerjidir ve bu ikisi bir elementin dönüşümü sırasında ortaya çıkmaktadır.

Elementler! Bizim deri - saç - kemik yapımız da aslında bu elementlerden oluşmuştur. İnsan yaşamına daha geniş baktığımızda da doğal dengenin olmaz ise olmazının su olduğunu görürüz. Su hidrojen ve oksijen elementlerinin birleşimidir. Hani "bu su içilmiyor tadı kötü" dediğimizde içindeki kalsiyumu - kireci fazla olan su. Suyun yanında karbon atomu geldiğinde ise basitçe ete bürünmüş canlılar - hayvanlar - oluşur. Biraz demir eklersek kansızlık yaşanmaz - çabuk yorulmayız! Biraz çinko eklersek hastalıklara karşı direncimiz artar! Aman sakın ha kurşun ve civaya dikkat onları ise pek sevmeyiz.

İnsandaki dönüşümler doğadan ayrı düşünülemez. Yaşanılan ortam ve ortamın değişmeleri er ya da geç ama mutlaka insanı etkiler. Bugün geçim derdine düşmüş çevresi ile ilgilenmeyen insan sonunda bu hatasını anlayacak ama zararlarında da katlanacaktır. Nasıl mı? Önce insandaki dönüşümlere bir bakalım. Işık demiştik, bir enerji idi. Görmemizi ışığa borçluyuz. Cisimler ışığı yansıttıklarında gözde ışığın enerjisi kimyasal enerjiye, oda elektriksel enerjiye çevrilir. Bu bilgi (yani enerji) sinirler aracılığı taşınır ve beynin en arkasında tekrardan kimyasal enerji formuna çevrilir. Enerjinin her çevrimi maliyetlidir, gıdaların sindirilmesi ile elde edilen diğer bir enerjinin kullanılmasını gerektirir. Ne oldu durun bir bakalım. Görmek için yemek yemek gerekiyormuş! Ama sindirim sistemini - enerji üreten santral - yani mide ve bağırsaklar, safra kesesi, pankreas ve karaciğer normal mi? Peki enerji iyi bir şekilde elde edildi ama ihtiyaç duyulan yere nakli yapıldı mı? Lojistik hizmetleri nasıl? Akciğer, kalp ve damarlar ile lojistiğin sağlandığını, ama bu birimlerin de enerji kullandığını hatırlayalım. Vücudumuz elementlerin birinden diğerine sürekli dönüşümün olduğu, sürekli enerji üretildiği ve bu enerjinin tüketildiği, durmaksızın çalışan devasa bir fabrika gibi değil mi?

Hastalık dediğimiz durumlar işte bu fabrikanın enerji üretim sisteminde, taşınmasında ya da lojistik hizmetlerdeki kusurlardan kaynaklanır. Sistem bir noktaya kadar kendinde var olan hatayı göstermez. "Güvenlik aralığı" denen bir durum vardır. "Ucu ucuna" değildir her şey. Ama son nokta "o nokta" geçildikten sonra ise geriye dönüş yani "düzelme durumu" olmayabilir. İnsan için "geri dönüşüm süreci" başlar.

Doğa ve vücudumuz benzerdir. Dönüşüm sistemlerini kullanırlar. Doğadaki dönüşüm süreçlerini bozmak, er - geç insandaki dönüşüm süreçlerini etkiler. Bu nedenle doğaya sahip çıkmalı ve onu kollamalıyız. "Doğalı korumak, kendimizi korumaktır".

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.