Takip Et
  • 20 Mart 2019, Çarşamba

KÜLTÜREL VARLIKLARIMIZ VE YEREL YÖNETİMLER (1)

Bu kadar yoğun yerel seçim gündeminin arasında; yerel yönetimlere aday ya da mevcut yerel yöneticilerin kent kültürü, kentsel planlama, kültürel koruma, doğal ve kültürel varlıkların korunması; hatta somut olmayan kültürel varlıklarımızla ilgili projelerinin olup olmadığını, varsa neler olduğunu merak ettiğimi belirterek satırlarıma başlamak istiyorum. Yoksa yerel yönetimlere aday olmak şu parti bayrağını bilmem şu belediyenin binasına asmak gibi bir düşünceden mi ibarettir? Böyle bir düşüncenin ve buraya giden her yolun mübah olduğu bir anlayışın varlığını tartışmak gerekir aslında. Bu bağlamda kendilerini yardımcı olacağını düşündüğüm bazı tanım ve saptamaları paylaşmak isterim.

Eflatun’un deyimiyle “İnsanın en büyük erdemi şehir kurmak erdemidir.” sözünün de altını çizelim.

Kültür varlığını, yasalar “Tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan, tarih öncesi veya tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan; yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklar.” olarak tanımlamıştır.

Tabiat varlıklarını ise kendi değerleriyle güzellik ve eşsiz nicelik ve nitelikleriyle sahip olduğu tür ve yaşama alanlarıyla koruma altına alınması gereken varlıkları, alanları, tabiat ve canlı yaşam alanları olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Örneğin; Uzungöl, Tuz Gölü, Düden Şelalesi, Göksu Deltası, Büyük Menderes ve Küçük Menderes Deltaları gibi.

Bu tanımlamalardan sonra şunu söyleyebiliriz. Kültür varlıklarının korunması kavramı uygarlık tarihinin başlangıcına kadar uzanır. Bizler geçmişimiz ile geleceğimiz arasındaki bağlantıyı kültürel ve doğal varlıklarımızı korumak yoluyla sağlayabiliriz. İnsanlık tarihine baktığımızda bilinçli veya bilinçsiz olarak bu varlıklarımızın, tarihi eserlerimizin korunması çabaları olmuş; hatta ilk insan yerleşmelerinde gelenek ve törenleri, otoriteyi, siyasi gücü temsil eden yönetim merkezlerinin devamlılığı önemsenmiştir. Eski Mısır ve Mezopotamya’da dini inançlar ve töreler nedeniyle anıtlar korunmuştur. Ege uygarlıklarında da aynı nedenlerle bir önceki kentin üzerine kurulan kutsal mekanların aynı yerinde korunduğu görülmektedir.

Doğal ve kültürel varlıklar kavramı, dünyada korunacak değerlerin tümünü ifade eder. Peki bizler vatandaşlar olarak ve de özelde Aydınlılar olarak bu kavramların tanımlamaların neresindeyiz konusunu ise bu kısa girizgahtan sonra bu köşede seri olarak birkaç hafta süreceğinin bilinmesini istiyorum. Belki de bundan sonraki seride yazacak olduğum yazımı bekleyene kadar size fikir vermesi bakımından ve konuyla ilgili beyin jimnastiği yapabilmek adına aşağıdaki şu paragrafı paylaşarak son vermek istiyorum:

"General Agrippa’nın, ünlü Yunan heykeltıraş Lysippos’un başyapıtı olan Apoxymenos’u hamamlarının önüne yerleştirdiğini anlatmaktadır. Heykel “strigil” adı verilen özel bir aletle vücudundan toz, ter ve yağ temizleyen bir sporcuyu betimliyordu. İmparator Tiberius, heykele büyük bir hayranlık duyduğundan eserin halka açık alandan alınarak kendi sarayına taşınmasını emretti ancak Roma halkı bu durum karşısında ayaklanarak Apoxymenos’un herkesçe görülebildiği bir önceki konumuna getirilmesi için imparatora baskı yapmıştır."

Sağlıkla kalın. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.