Takip Et

Cumhuriyetimiz ve Kentlerimiz / Deprem Kesintisi

29 Ekimin coşkusu üzerimde, 97. yaşını kutladığımız Cumhuriyetimizin mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sonsuz teşekkür ve minnetle başlamak istiyorum bu yazıma. Ne yaparsak yapalım hakkını ödeyemeyeceğimizin bilinciyle, ama emaneti olan cumhuriyete, ilke ve devrimlerine canımız pahasına sahip çıkma gayretiyle; Türk olmanın, Atatürk çocuğu olmanın ve bu topraklarda yaşamanın gururunu taşıyoruz.

***

Bu duygularla, büyük bedeller ödenerek vatan kılınan bu toprakların, cumhuriyet ile birlikte başlayan gelişim ve dönüşümlerine değinmek istiyorum.

***

Biraz gerilere gidelim, 18. yüzyılda İngiltere’de başlayan Endüstri Devriminin tetiklediği modernleşme ile birlikte tüm dünyada ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yapıda köklü değişimler başlamıştır. Ancak gelenekselliğin devamlılığını sağlamak amacı ve yapısal sorunları yanında içsel ve dışsal faktörlerin etkisi ile Osmanlı İmparatorluğu bu sürece geç dahil olmuştur.

*

Bu gecikme pek çok araştırmacıya göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni dünya sistemine ‘yabancı’laşması ile birlikte; yıkım sürecini başlatan ana etkenlerden biridir. Şuan bir kısmımızın ‘batıya özenme’ durumuna indirgeyerek algıladığı modernleşme, aslında doğusundan batısına tüm dünyayı böylesine etkisi altına alan, büyük imparatorlukların yıkımına, küçük devletlerin dünyada söz sahibi olur konuma yükselmesine sebep olan; özünde iyi-kötü ayrımı yapılamayacak doğal bir akışın oluşturduğu süreci temsil etmektedir.

*

Tüm bu durumun tahlili ve öngörüleriyle Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük hedeflerinden biri ‘milli kültürü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak’ olmuştur. Bu hedef yolunda, cumhuriyetin ilanı ile birlikte her alanda atılımların yanında pek tabii kentlerimiz de hızla dönüşmeye başlamıştır.

***

Pekala 20. yüzyıl başlarında verdiği iki Balkan savaşı, bir dünya savaşı, ardından Kurtuluş Savaşı gibi büyük savaşların yorgunluğunu yaşayan Türkiye için; yapılarının çoğu yakılan, yıkılan ve yerleşim merkezleri terk edilen kentlerin tekrar yaşanılabilir hale getirilmesi, o güne kadar bozkır kasabası olan Ankara’nın başkent ilan edilmesi ile başlayacak yeni yapılanma süreci pek kolay olmamıştır. Üstelik cumhuriyet ilan edildiğinde ülkede sadece 400-450 mimar olduğunu ve işçi, usta sayılarının yetersizliğini göz önünde bulundurursak, içimiz daralıyor :)

*

Tüm modernleşme sürecine zamanında dahil olan batı ülkelerinde, modernleşme birey eliyle gerçekleşirken, az gelişmiş, sürece yetişmeye çabalayan ülkelerde devlet eliyle gerçekleşmiştir. Bu yüzden “bakın bu şapka” gibi, “bakın bu modern kent, bu modern bina” gibi göstergelerle art arda devrimler gerçekleştirilmiştir. Ancak o güne kadar Cumhuriyet mimarlarının eğitim ve pratiklerinde bulunan “Osmanlı Neoklasizmi”nin terkedilerek yerine 'Modern Hareketler'in benimsenmesi belli bir süreci gerektirmiştir.

Bu süreç özellikle kamu yapıları ve kent planlamaları için açılan mimari yarışmalara ve mimarlık eğitimi veren kurumlara, yabancı mimar ve şehir plancılarının davet edilmesi ile hızlandırılmıştır. Böylelikle hem modern üretimler yapılabilecek, hem bu üretimler üzerinden hem de verilen eğitimlerle modern mimari yaklaşımını benimseyen Türk Mimarlar yetişecekti.

**

Bu sebeple 1923-1950 tarihleri arasında yabancı mimarların ve sayıları imkanları yeterince Türk mimarların etkisinde cumhuriyet dönemi kentleri şekillenmiştir. 1953’te TMMOB Kanunun yürürlüğe girmesi ile yabancı mimarların Türkiye’de iş yapabilmeleri özel koşullara ve odalaların izinlerine bağlandığından, 1980’lere kadar kent ve mimarimizde tamamen Türk malzemelerinin kullanımı ile Türk Mimar etkilerinin görüldüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Özal döneminde globalleşme ve dünyaya açılma gibi etkenlerle yabancı mimarların tekrar…

***

Yazımın tam bu kısmında şiddetli bir depreme maruz kaldık sevgili okurlar, şuan 1 2 saat sonrası ve kendime biraz gelmiş durumda, sayıca az bulunan açık yeşil alanlarımızın birinde çimlere oturdum, yazıyı bu şekilde kesmeye karar verdim. Depremin yarattığı / yaratacağı kesintileri küçük ölçekte ama somut biçimde buraya iliştirmek için. Deprem ile ilgili önlemlerin aciliyetini ancak böyle zamanlarda anlatabiliyoruz çünkü. Evet yeşil/açık alanlarımız sayıca az olduğundan ve herkes buralara akın ettiğinden koronavirüs tam yayılacak ortamını buldu bu arada :) Bir sonraki yazımda kesildiği yerden devam ettireceğim yazımı, 2020 bir bitse mi artık? diyerek sonlandırıyorum. Sağlıcakla kalın. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.